Warning: Constant WP_CACHE already defined in /home/panorama25aralik/public_html/tr/wp-config.php on line 3

Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/panorama25aralik/public_html/tr/wp-config.php:3) in /home/panorama25aralik/public_html/tr/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
Köşe Yazıları – Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması ve Müzesi | Panorama Müzesi Gaziantep | Gaziantep 25 Aralık Panorama Müzesi | Panorama Gaziantep https://panorama25aralik.com/tr Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Mon, 14 Mar 2022 07:52:50 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.3 https://panorama25aralik.com/tr/wp-content/uploads/2019/09/cropped-logosiyah-1-32x32.png Köşe Yazıları – Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması ve Müzesi | Panorama Müzesi Gaziantep | Gaziantep 25 Aralık Panorama Müzesi | Panorama Gaziantep https://panorama25aralik.com/tr 32 32 Antep Savunmasında Kurbanbaba ve Akbaba Savaşları https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinda-kurbanbaba-ve-akbaba-savaslari/ https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinda-kurbanbaba-ve-akbaba-savaslari/#respond Mon, 07 Jun 2021 09:56:07 +0000 https://panorama25aralik.com/tr/?p=8168 *İSMAİL HAKKI ÜZÜM

Kurbanbaba Zaferi

1 Nisan 1920 yılında başlayan Antep şehir savaşları, 26 Nisan’da Mağarabaşı taarruzu ile devam etmiş ise de Fransızların bu saldırısı Milli kuvvetlerin başarısı ile sonuçlanmıştır. Ancak düşman kuvvetleri, Antep’in çevresinde varlığını sürdürmüş, Antep’in doğusunda ve kısmen güneyinde Albay Normand müfrezesi, batısında ise Albay Debieuvre müfrezesi Antep’i kuşatmaya devam etmiştir. Bunun üzerine Milli kuvvetler, Antep’i birçok cephede muhasara eden düşman kuvvetlerini atmak amacıyla 28/29 Nisan gecesi bir taarruz düzenleyerek Fransızların geri çekilmesini sağlamış ve kuşatma başarılı bir şekilde kaldırılmıştır. Fransızlar ise Antep’te yalnızca Kurbanbaba Tepesini, bazı Ermeni evlerini ve Kolej bölgesini ellerinde tutmuşlardır[1].    

Kurbanbaba Tepesi, Antep’e tamamen hâkim bir noktada bulunduğu için Fransızların elinde bulunduğu sürece şehrin ateş altında kalma tehlikesi devam etmiştir. Bundan dolayı Milli kuvvetler bu tepenin geri alınması için hazırlıklar yapmıştır. Bu sırada Fransız birliklerinin de bir bölümünün Antep’ten çıkmasıyla beraber önemli bir fırsat yakalanmış ve 2/3 Mayıs 1920 yılında taarruz başlatılmıştır[2]. 3 Mayıs’ta öğleden akşama dek süren mücadelede Türk kuvvetlerinin üstün cesaret ve kahramanlıkları neticesinde Fransızlar ikinci kez büyük bir yenilgiye uğratılmış ve bu olay Antep halkının moralini büsbütün arttırmıştır. Milli kuvvetler bu taarruz sırasında Rahmi Efendiyi şehit vermişler, Fransızlar ise 100’ü aşkın ölü ve yaralı ile Kolej’e ve Mardin binasına sığınmışlardır[3].

Kurbanbaba Tepesinin alınması ile büyük bir zafer kazanan Antepliler, Fransız ve Ermenilere büyük bir darbe vurmuş ve bunları kuşatma altına alıp teslim olmaları için çağrıda bulunmuşlardır. Fransızlar ise makineli tüfekleri ve topları ile savunma durumunda kalmış ve dışarıdan yardım beklemişlerdir. Türk kuvvetlerinin kazanmış olduğu bu önemli olay Anadolu basınında hemen yankı bulmuş ve Albayrak Gazetesinin 13 Mayıs 1920 yılı sayısında taarruz ile ilgili şu ifadelere yer verilmiştir:

Müstahberât-ı Husûsiyye

Ayıntab’ın hemen cenubundaki Kurban Baba Tepesi Kuvâ-yı Milliye tarafından bi’l-hücum zapt edilmiştir. Düşman tarafından esaslı bir surette tahkim edilen bu tepede birçok makineli, otomatik tüfenkleriyle yüz kadar muhafız vardı. Aynı zamanda kasabanın garbındaki Kolej müstâhkem mevziinin toplarıyla ve yüksek Ermeni evlerinden piyade ateşiyle himaye edilmekteydi. Hücumla baskın tarzında yapılmasından Kolej’e firar etmek isteyen düşman kısmen Kurban Baba’da yakayı ele vermiş, teslim olmayan bir zabit ile kırk nefer maktul düşmüştür. Kuvâ-yı Milliye’nin zıyâ’ı iki şehit, on iki mecruhtur. Düşman adedi henüz taayyün etmemiş otomatik tüfenk, Fransız tüfengi, cephane ve bomba iğtinâm edilmiştir. Ayıntab’da kalan düşmanın bakıyyesi Kolej binaları ile Amerikan Eytamhanesi’nde ve Ermeni mahallatında tahassun eylemiştir. Ayıntab Kuvâ-yı Milliye tarafından tamamıyla muhasaraya alınmıştır.

Akbaba Savaşı

Milli kuvvetlerin Kurbanbaba’daki başarısı Antep dışındaki Fransızları harekete geçirmiştir. Nitekim Antep’te kuşatılmış olan Fransız birliklerine takviye etmek amacıyla Kilis’te büyük bir Fransız kuvvetinin hazırlık yaptığı bildirilmiş ve 21 Mayıs günü saat 17.30’da Kilis Kuvâ-yı Milliye Komutanı Polat Bey’den alınan raporda, 200’den fazla araba ve birkaç otomobilden kurulu erzak kolunun ve piyade taburunun Kilis’ten Antep’e doğru harekete geçtiği bildirilmiştir[4].

Milli kuvvetler, Fransızların Antep’e girmelerini engellemek ve geri çevirmek amacıyla bir kısmı Akbaba Tepesine diğer bir kısmı da Körkün Köyü sırtlarına savunma hattını kurmuşlardır. 22 Mayıs sabahı Fransızlar, Mizmiz Tepesi ve Elmalı Tepesinin kuzey sırtları arasında yayılarak Geneyik köyü üzerinden Akbaba mevzilerine saldırmaya başlamışlardır[5]. Burada gerçekleşen savaş gün sonuna dek tüm şiddetiyle devam etmiştir. Fransızların sayı ve silah üstünlüğü karşısında Milli kuvvetler geri çekilmek zorunda kalmıştır[6]. Bu savaşının başarıya ulaşmamasındaki bir diğer husus ise askeri stratejilerin ve planlamaların eksik yapılmasından kaynaklandığı belirtilmiştir[7].  

Milli kuvvetlerin Antep’e çekilmesi halk üzerinde olumsuz bir etki yapmışsa da halk sabır ve cesaret göstererek hiç zaman kaybetmeden geri çekilen kuvvetler ile birlikte tekrardan şehir içi savaş düzenini almaya başlamıştır. Bu sırada Fransız birliği de ikiye ayrılarak bir kısmı Körkün, Nafak Boğaz yoluyla doğudan; diğer bir kısmı da Küçük Kızılhisar Köyü yoluyla Batı’dan Antep’ girmişlerdir[8].


KROKİLER ( EK )

DİPNOTLAR

[1] Türk İstiklal Harbi Güney Cephesi IV. Cilt, Ankara, 2009, s.145-146.

[2] M.Birol Güngör, Antep Harbi, 2004, s.143.

[3] Lohanizade Mustafa Nurettin, Gaziantep Savunması, Sadeleştiren: Cumhur Yıldız, 2020, s.88-89.

[4] Türk İstiklal Harbi, a.g.e. s.148.

[5] Ali Nadi Ünler, Gaziantep Savunması, İstanbul, 1969, s.59.

[6] Ayhan Öztürk, Milli Mücadele’de Gaziantep, Kayseri, 1994, s.103.

[7] Lohanizade Mustafa Nurettin, a.g.e., s.94-95.

[8] Öztürk, a.g.e., s.104.

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinda-kurbanbaba-ve-akbaba-savaslari/feed/ 0
Karayılan Fotoğrafı Üzerine Yapılmış Bir Röportaj https://panorama25aralik.com/tr/karayilan-fotografi-uzerine-yapilmis-bir-roportaj/ https://panorama25aralik.com/tr/karayilan-fotografi-uzerine-yapilmis-bir-roportaj/#respond Tue, 01 Jun 2021 12:33:20 +0000 https://panorama25aralik.com/tr/?p=8141 Karayılan Fotoğrafı Üzerine Yapılmış Bir Röportaj                                                                                                                                                   

Hilâl KOCAOĞLAN
Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması ve Müzesi’ne 12.03.2020 tarihinde Antep Harbi kahramanlarından Karayılan[1]’ın tek fotoğrafı Mehmet Ömer Pakhuy tarafından bağışlanmıştır. Bu fotoğrafın öyküsü, fotoğrafı müzeye bağışlama sebebi ve kendisinin Antep Savunması ile ilgili duyduğu hatıralar hakkında 25.01.2021 tarihinde Mehmet Ömer Pakhuy ile bir röportaj yapılmıştır. Yapılan bu röportaj aşağıda belirtilmiştir[2]:

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

-“İsmim Mehmet Ömer Pakhuy. Antep Harbi gazilerinden o zamanki ismiyle Hacı Ahmet Nuri, sonraki soyadı kanunu çıktıktan sonra Mehmet Nuri Pakhuy’un oğluyum.”

-Antep Savunması hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

-“Antep Harbi’ni söylemek için çok geniş bilgiye sahip olmamız lazım çünkü bu memlekette o zamanda kadın, çoluk çocuk, kalanlar bunların hepsi benim yanımda kahraman.

1860’lı yıllar… Amerikan Hastanesi diye yapılan yer hiç mümkünü var mı, Amerika o zaman da daha kendi kendini zor kurtarmış. Bu iş İngilizlerin ondan sonra Fransızların, ille de İngilizlerin oyunu olarak oraya Amerikan ismini koymalarının sebebi de tepki çekmemesi için… Osmanlı, İngilizlere pek dürüst bakmıyordu. Onun için de oraya Amerikan Koleji[3] ismini verdiler. Amerikan Koleji’nde Ermeni gençlerini alıp eğittiler, Doğu tarafından Ellik Ermeni’si denilen bir kısım Ermeniler geldi, Taşnak Partisi’nden falan… Bunlarda hırçın insanlardı, buraya geldiler, bize çok kötülük ettiler. Nasıl kötülük ettiler? Buradaki Ermeniler Anteplilerle can ciğer şekilde otururlarmış, konuşurlarmış, komşuluk, ortakçılık ederlermiş. Ama bunlar (Amerikan Koleji vasıtasıyla) kışkırtmaya başladıkları gibi ve buradaki Ermeniler, Ermenice de bilmezlermiş[4], Ermeniler “gülüm” diye konuşur, Antepliler “yoorum” diye konuşurlarmış. Bu kadar aralarında muhabbet olan insanlar birbirlerine düşman edildi. İngilizlerin kışkırtma oyunlarıyla Türkleri ve Ermenileri bu vaziyete, savaşın eşiğine getirdiler. Yani bize en büyük oyunu İngilizler oynadı. Savaş olmasa daha iyiydi, yazık ben onlara da acıyorum. Yerinden yurdundan malından mülkünden oldular. Ama kendileri etti kendileri buldular.

Antep’in savunmada en büyük avantajı düşmanın topuna tüfeğine karşı evlerin hepsinin taştan yapılmasıydı. O taştan yapılan evlere de kurşun kolay kolay işlemiyordu. Antep’in zaten bir nafak taşı var çok yumuşak olur onu evlerin ve hayatın duvar süyüklerinde kullanırlarmış. Bir de esenbek taşı vardı. O da Tutluk’un olduğu yerdeydi. O taş kesilirken yumuşak, kesilip de bittikten sonra sertelir. Onun için Antep evleri esenbek taşından -ama biraz pahalı olurdu tabi- hayat duvarı süyükleri de nafak taşından yapılırdı. Bir de seyit Ali Karakolu’ndan da -Başpınar tarafında- oradan da taş gelirdi. Antep’in en büyük avantajı buydu. O duvarlar öyle sağlam olmasaydı. Taş üstünde taş kalır mıydı?

Cenabı hak bu savaşa katılan yararlılık gösteren ve göstermeyen -çünkü burada bulunmaları bir yararlılıktı- herkesten razı olsun. Çoluk çocuk kadın erkek savaşın başından beri kurşun sesleri, top sesleri, şehrin içinde 11 ay muhasara edilmek kolay bir iş değil.”

-İçerisinde Antep Harbi kahramanlarından olan Karayılan ve babanızın bulunduğu bir fotoğrafı müzemize bağışladınız. Bu fotoğrafın hikâyesinden bahseder misiniz?

-“Babam medreseyi bitirdikten sonra rüştiyeye gönderiyor dedem, babamı. Çok zeki bir adamdı babam. Hemen genç yaşta rüştiyeyi de okuduğu esnada Birinci Dünya Harbi patlak veriyor. Dedem babamı Kelleci Pazarında bir Ermeni’nin yanında ekmekçi dükkânına koyuyor. Evvelden ekmekçilerin hepsi Ermeni imiş, Müslüman yokmuş yani. Aslında zanaat sahiplerinin hepsi Ermeni imiş… Orada biraz çalıştığı gibi o Ermeni ortalığın kötü gideceğini herhalde sezmiş olmalı ki dükkânı devredip Halep’e göçüyor. Aradan biraz zaman geçiyor, babam dedeme; “Baba bende Halep’e gideyim de” – Antep oraya bağlıydı ya- “bir üst baş alayım” diyor. Oradan alırlarmış ceketi falan… Gidiyor, orada da ekmekçi ustası görüyor babamı. “Oo Nuri gel bakalım” diyor. “Neredesin sen?” diyor. “Hiç usta öyle ufak tefek şeyler almaya geldim.” diyor. Ermeni ustası ise; “Hiç seni bırakmam, burada ekmek pişiricisi yok. Sen burada benim yanımda iki üç ay yardım et. Sana yevmiyeni fazlasıyla vereyim. Sana kalman için bir de ev vereyim.” diyor. Orada babam ustasının yanında çalışmaya başlıyor. Buradan Halep’e giden arkadaşları da babamın yanına giderler, ev olduğu için bir iki gün kalırlar. Bir gün babam iki üç arkadaşı ile gezmeye çıkıyor. Tabi konuşmaları Antep şivesi olduğu için konuşmalarından Antepli oldukları anlaşılıyor. Yanlarına kara yağız bir delikanlı geliyor. “Antepli misiniz?” diyor. “Hee sen nerelisin?” diyorlar. Adam ise “Bende Pazarcık’tanım.” diyor. “Ne geziyorsun, ne işin var burada?” diyorlar. O da evinin olmadığını ve devletle başının ufak bir sorun yaşadığını söylüyor.  “Ben Buraya kaçtım geldim.” diyor. Yatacak yerinin ve parasının olmadığını sorup ‘hayır’ cevabını alınca babamlarda “O zaman bize gel.” diyorlar. “Adın ne?” diyorlar. “Mehmet” diyor. Bir iki gün kalıyor yanlarında yiyip içiyor. Bir gün gezmeye çıkalım diyorlar. Orada Babil Faraş varmış eğlence yeri, sene 1918… Oraya çıkıyorlar. Bari bir hatıra olsun, bir fotoğraf çektirelim diyorlar. Neyse fotoğrafı çektiriyorlar o beş kişi… Kürsüde oturan babam, babamın sol omzunun başındaki de Karayılan. Diğerlerinin de isimlerini tam bilmediğim için yanlış bilgi vermeyeyim dedim.

Ben bunu nasıl öğrendim; sene 1957 3. sınıfta okuyorken öğretmenimiz Antep’in kurtuluşundan bahsederken Karayılan falan deyince babama dedim ki öğretmenimiz Karayılan’dan bahsetti. Babam; “Hee oğlum annenin çantasında fotoğrafı var. Hele çıkart.” dedi. Çıkarttık ve bu fotoğrafı gösterdi. O fotoğrafı çektiriyorlar. Bir iki gün daha kalıyor. Tutuyorlar buna biraz kendi aralarında para topluyorlar. Galiba bir de at mı beygir mi bir şey alıyorlar. “Al git ağam işin rast gelsin.” diyorlar. Antep’te savaş başlamak üzere iken 1919 da babam Antep’e geliyor. Bizim mahallenin cephesi Aydınbaba Karargâhı imiş, Sarımsaktepe yani. Aydıbaba’nın yukarısı Sarımsaktepe. Ama Karayılan, Karayılan diye laflar dolaşıyor ortalıkta o dönemde babam kim olduğunu bilmiyor. “Bir gün Aydınbaba’da türbe var oraya vardım, orda baktım bizim Mehmet, Halep’te yanımızda kalan Mehmet. Orada hemen birbirimize sarıldık, kucaklaştık.” diyor. Halep’te yardım ettikleri Mehmet meğerse Karayılan lakabını almış bildiğimiz Karayılan olmuş. Tabi savaşın başında da Karayılan 24 Mayıs’ta şehit oldu.[5] Allah rahmet eylesin. Bütün o savaşta çalışanlar sonradan gazi olup ölenler bütün emeği

geçenlerin Cenabı Hak mekânlarını cennet etsin. İnşallah bir daha böyle bir şeye düşmeyiz.”

-Fotoğrafın hangi yıla ait olduğu ve nasıl keşfedildiği ile ilgili bilgi verir misiniz?

-“Az önce de bahsettiğim gibi babam arkadaşları ile Halep’te 1918’de bir Ermeni’ye çektirmiş o fotoğrafı. Karayılan da o esnada yanlarında. Fotoğrafı getirmiş evde saklamış. Nenem Firdevs böyle şeyleri saklardı. Sonra anam evlendiği zaman nenem anama vermiş fotoğrafı, bunu sandığa koy diye… Sandıkta dururdu. Taa senelerce… Bundan evvelde dururdu bende. Ben bunu çıkarttığımda şöyle bir şey oldu. Ömer Özdemir diye bir arkadaşımız vardı. “Biz eski belediye başkanı ile Karayılan’ın büstünü yaptıracaktık bir türlü fotoğrafını bulamadık.” dedi. Bende “Yahu bende var” dedim. Bir tek bir tane zaten fotoğraf. O da “Bana getir.” dedi. Götürdük verdik. Ondan sonra aldı yürüdü.”

-Karayılan’ın bilinen tek fotoğrafı bağışladığınız fotoğraf mıdır?

-“Evet, başka yok.”

-Babanızın Antep Harbi’ndeki rolü neydi?

-“Babam derdi ki; Bizim karşıda Tilki Şerif vardı. Heyet-i Merkeziye[6] babam ve Tilki Şerif’e cephelerde telefon hatlarını kesmek için onlara kabloları kesme görevi vermiş. Akşam olduğunda Tilki Şerif minareye dışardan çıkar, kabloları kesermiş. Babam da küçükmüş, “Ben aşağıda dururdum, kendi çıkar Fransızların telefon hatlarını keser, çanağını falan hemen aşağı atarmış” derdi. O çanağı getirir İmalat-ı Harbiye[7]’ye verirlermiş. Orada kullanılırmış.

Sonradan Fransız general demiş ki bunları bana ölü ya da diri getireceksiniz. Hatta babam anlatırdı; Kolejtepe’nin, Fransız karargâhının aşağı tarafına gitmişler tel kesmeye. “Teli kestik etrafımıza baktık bir ses…” diyor. “İki metrelik zenci adamlar gece kamçılarla vura vura geliyorlar. Şerif demiş ki; Ben Hoşgör tarafına doğru kaçayım benim arkama düşsünler. Sen de Kavaklık tarafına kaç oradan sonra da evde buluşuruz. Beni mümkün değil bunlar yakalayamazlar.” demiş. O kalkmış kaçtığı gibi on, on iki tanesi onun arkasına düşmüş üç beş tanesi de babamın arkasına düşmüş. E bu da genç. “Ben koşarak Kavaklığa indim suyun derenin içine bulamadılar. Oradan da derenin içinden Yazıcık’a kadar geldim oradan çıktım eve geldim. Şerif bir gün sonra geldi. Neredeydin dedim. Vallahi bellerini kırdık kendilerinin.” demiş Şerif. “Azıcık görünüyorum arkama düşüyorlar oradan Düztepe, Düztepe’den şimdiki Yeşilvadi’den Sacır’a kadar Sacır’ın içinden kendilerini peşimde koşturmaktan kımıldar halleri kalmadı.” demiş. Bu gibi şeyleri yaparlarmış. Heyet-i Merkeziye ne görev verirse onu yaparlarmış. “Ondan sonra da adımız Fransızlara düştü TilkininoğluŞerif ve Hacı Ahmet Nuri. Bu sebepten gidemedik.. Bizim ölüm emrimizi çıkartmıştı Fransızlar.” diyor. Dedem de “babama aman gitme bir tek yavrumsun.” demiş. Durum bundan ibaret.”

Bir şeyi anlatmadım. Babam derdi ki “Tilkininoğlu Şerif, Ağa Cami’sindeydi, bir ses geldi çıktım baktım Şerif, Ağa Cami’sinin önünde vurulmuş şehit olmuş. Ben diyorum şimdi düşünüyorum, Fransız onu oradan atıp da vuramaz, mümkünü yok. Bu Eyüpoğlu camisinde Artin isminde bir Ermeni varmış. Bu tarafına şehirden Müslüman tarafına böyle kum torbası düzülmüş, bir de delik bu kadar dürbünlü bir tüfeği varmış Antep’te hemen hemen kurşunla vurulanların yarısından fazlasını kendi vurmuş. Muhakkak oradan o mu vurdu.. İçeriden işbirlikçi biri mi vurdu? Şüphelendiğim biri var ismini söyleyemem. Ama 15-16 yaşlarında orada can veriyor.

-Babanızın Karayılan ile ilgili bahsedebileceğiniz başka bir anısı var mı?

-“Fazla bir arada kalamadık Antep’te.” derdi. Yalnız bir şey söyledi. “Karayılan şehit olduğu gün yanımıza geldi. Bizde ordaydık. Aydınbaba ziyaretinde kolunu kurşun sıyırmış çeteler saralım dediler ve sardılar.” Bugün gitme diyorlar, Karayılan’da yok diyor. “Bu bir sıyrık değil mi, onun için savaşmayı mı bırakalım.” diye gitmiş akşamda göğsünden vurulmuş.”

-Aile büyüklerinizin Antep Savunması ile ilgili anılarından bahsedebilir misiniz?

-“Savaşın ortalarında dedem neneme demiş ki; -nenem Ağa camisinde oturuyormuş- “Bir simit aşı pişir de bağırsağımız birbirine yapıştı.” demiş. Nenem ocaklıkta aşı yapmaya koyulmuş. Fransız, duman çıkan yere top atarmış. Duman çıkmaya kalmadı ki yerden mi geldi gökten mi bir top mermisi gelip karşı duvara çarptığı gibi dedemi 5 metre öteye fırlatmış. Adam kalkıp üstünü başını silkelemiş. “Bize gereği yok simit aşının.” demiş.

Şimdi bu Hacı Ahmet dedem biraz önce de anlattığım gibi simit aşı davası aynı kişi. “Yahu Hanım -bizim o beyin bahçesinin orada bağımız vardı- oraya gideyim de iki mahra üzüm keseyim. Eşeğe yükleyeyim.” Bu arada dedem eşeğini hiç ihmal etmemiş harpte, kendi yiyeceğinden önce eşeğin arpasını samanını hazırlamış.  Üzümleri yüklüyor, yola çıkıyor. Düztepe’nin orda çeviriyorlar. Fransızlara rehberlik eden Ermeniler de Türkçe biliyor ya. “Ne geziyorsun hoca burada” diyorlar. “Ne gezeyim oğlum” diyor, “bağıma gidiyorum” diyor. “Sen harp olduğunu bilmiyor musun niye gidiyorsun bağa” diyorlar.” Oğlum siz ta binlerce kilometre oradan gelip de burayı istila ettiniz, ne diyoruz” diyor. “Ben kendi bağıma gidemeyecek miyim” diyor. “Sizin ne işiniz var burada” diyor. O zaman Fransız komutan “bırakın gitsin zaten yaşlıymış” diyor.

“Bu arada neneme de kumandan derlermiş. Neneme niye kumandan denilmiş onu da söyleyeyim. Ağa camisinde oturuyoruz diyor nenem çok bilgiliydi 50 tane talebe yetiştirmiş. Firdevs nenemin babası da 93 Harbi gazilerinden Çolak Hacı Mehmet. “Orada oturuyoruz. Bir şaşahı şey yayıldı Antep’te, düşman bastı geliyor, bozguna uğrayacağız. Kadınlar herkes kapıya çıktıkları gibi elime bir değnek aldım kapıya çıktım, buradan kımıldayanın belini kırarım dedim.” diyor. “Dışarı çıkma yok. Siz böyle ederseniz cephedeki erkeklerin kuvây-ı maneviyatı kırılır. Bozgun olmayacaksa da bozguna uğrarsınız dedim.” diyor. “Bıraktı herkes çekildi bir tarafa.” diyor. “Ondan sonra oradakiler kumandan Firdevs koydular adımı” diyor.”

“Anamın dedesi Döş Baba’yı da anlatayım. Kendi Çınarlı Camisi’nin imamı. Medresenin hocası. Savaşta da Çınarlı Cephesi’nde. Bize Çınarlı Cephesi’ne Arıburnu deriz. Çünkü burada da Çanakkale’deki gibi mermiler havada çarpışmıştır.  En büyük savaşın olduğu yer. Orada iaşe verirlermiş işte. Bir pençe fıstık, tek avuç üzüm. Yemezmiş onu alır getirir buradaki çocuklarına verir, ondan sonra geri gidermiş. Savaşın sonlarına doğru artık takatten düşüyor, siperde oturduğu yerde herkes dağılıyor gidiyor. Adam orada can veriyor. Vurulmuyor kurşun yemiyor ama açlıktan orada siperde ölüyor, kendisinin ölüsünü buluyorlar. Nerede gömüldüğü de belirsiz.”

-Söz konusu fotoğrafı müzemize bağışlama sebebiniz nedir?

-“Netice de bu bir kâğıt parçası. Ben bunu korur korur ne korurum bir. İkincisi çocuklar kıymetini bilir mi bilemezler mi? Burada daha korunaklı olur diye düşündüm… Bir de ben babam için bunu bağışladım, ama tarihe mal olmuş bir de kahraman var. Burada yâd edilsin istedim.”

Sonuç

Bu röportaj, Antep savunması sırasında birçok cephede savaşan, adına şiirler, ağıtlar yazılan Gaziantep savunmasının bayrak şehitlerinden birisi olan Karayılan’ın, günümüzde Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması ve Müzesi’nde orijinali bulunan tek fotoğrafı üzerine yapılmıştır. Söz konusu fotoğrafın nerede ve hangi tarihte çekildiği, fotoğrafta yer alan kişiler içerisinde Karayılan’ın hangisi olduğu ve fotoğrafın ne amaçla çekildiği ile ilgili bilgiler tespit edilmiştir. Bu fotoğraf, Karayılan’ın hafızalarda yer etmesini sağlaması açısından oldukça önemlidir. Ayrıca bağışçı Mehmet Ömer Pakhuy’un gazi babası Mehmet Nuri Pakhuy’dan ve diğer aile büyüklerinden Antep Savunması ile ilgili edinmiş olduğu anılara da röportajda yer verilmiştir.

Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması ve Müzesi’ne bağışladığı kıymetli eserinden dolayı ve bu esere dayanılarak yapılan röportajından dolayı Mehmet Nuri Pakhuy’a teşekkür ederim.

Kaynakça

Ali Nadi Ünler, Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaa, İstanbul 1969.

Celal Pekdoğan, Gazi’den Gazi’ye Mustafa Kemal İle Muhaberat, Ankara 2014.

 Lohanizade M. Nurettin, Gaziantep Savunması, Çev. Mehmet Ali Akidil, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2011.

Mehmet Ömer Pakhuy ile Yapılan Röportaj (25/01/2021).

Mehmet Solmaz, Karayılan, Güneş Matbaa, Gaziantep 1964.

R. Yaşar Büyükoğlu, “Milli Mücadele Dönemi’nde Antep Savunması’nda Karayılan”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, Ed. Erdem Ünlen vd., ATAM, Gaziantep 2015

 Ramazan Erhan Güllü, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gaziantep Ermenileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009.


[1] Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Pazarcık ilçesinin Elif Köyü’nden olup 1888 doğumludur. Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde askerlik çağı gelen Karayılan önce Erzurum’a gitmiş, oradan sonra da Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı savaşmış, yararlılıkları sebebiyle çavuş olmuştur. 1919 yılı başlarında İngilizlerin Antep’i işgal etmesi üzerine Karayılan reisi olduğu Kabalar aşiretini gizlice savaşa hazırlamıştır. Antep Maraş yolu üzerinde Karabıyıklı mevkiinde 20 Ocak 1920 tarihinde, Fransız birliklerine öldürücü darbeyi Karayılan ve çeteleri vurmuştur. Karabıyıklı baskını ile haklı bir şöhret yapan Karayılan, Heyet-i Merkeziye tarafından Antep’e davet edilmiş ve Mart 1920 başlarında gizlice Antep’e gelmiştir. Heyet-i Merkeziye tarafından kendisine Kilis-Antep, Akçakoyunlu-Antep, Nizip- Antep karayolları üzerinde gidip gelen Fransız nakliye birliklerine baskın için bu yol savaşlarına katılması görevi verilmesiyle Kuvay-ı Milliye safına katılmıştır. Antep şehir içi savaşları başlar başlamaz, Karayılan kuvvetleri düşmanla savaşarak Antep’e girmiş. Karayılan önce Bekirbey Cami’sinde karargâh kurmuş daha sonra karargâhını Karagöz Cami’sine taşımıştır. 24 Mayıs 1920’de Sarımsaktepe bölgesinde büyük bir çarpışma olmuş, bu tepeyi geri almaya Karayılan çetesi de görevlendirilmiştir. Çatışma sırasında Karayılan kalbinden vurularak şehit olmuştur. Mehmet Solmaz, Karayılan, Güneş Matbaa, Gaziantep 1964, s.1-42; R. Yaşar Büyükoğlu, “Milli Mücadele Dönemi’nde Antep Savunması’nda Karayılan”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, Ed. Erdem Ünlen vd., ATAM, Gaziantep 2015, s.269-281.

[2] Söz konusu röportajda, Mehmet Ömer Pakhuy’un vermiş olduğu ifadeler olduğu gibi yazıya aktarılmıştır.

[3] Antep’teki Amerikan-Protestan kurumlarından en önemlisi Antep Amerikan Koleji idi. Antep Amerikan Koleji (ya da Merkezi Türkiye Koleji- Central Turkey College) 11 Ekim 1876 günü yapılan bir törenle öğretime başlamıştır. Kolejin ilk müdürü, aynı zamanda kurucusu olan Dr. Tillman C. Trowbridge’di. Kolejin geniş bir alana yayılmış gösterişli binası tamamen Hristiyan kültürünü yansıtıyordu. Antep’teki misyonerlerin ve ihtilalci Ermeni örgütlerinin merkezi gibi çalışan, işgallerle birlikte tamamen işgalci güçlerin hizmetine giren kolej; Fransız işgali döneminde Fransız karargâhı olarak kullanılmıştır. Ramazan Erhan Güllü, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gaziantep Ermenileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s.89-104.

[4] Antep Ermenileri, Türkçe konuşmuş, kiliselerinde dahi ibadetlerini, ayinlerini Türkçe yapmışlardır. Antep’teki Ermeniler Amerikan Koleji vasıtasıyla Ermenice öğrenmiş ve konuşmaya başlamışlardır. Ali Nadi Ünler, Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaa, İstanbul 1969, s.12-13.

[5] Karayılan’ın cenaze namazı bütün arkadaşlarının gözyaşları arasında hastanenin bulunduğu Şeyh Camii’nde kılındı. Naaşı Şeyh Camii’nin bahçesine defnedildi. Büyükoğlu a.g.e., s.278.

[6] Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa tarafından mutasarrıflığa gelen mektup üzerine Ragıp Bey tarafından Antep’te Müdafa-yı Hukuk Cemiyeti kurulmaya başlanmıştır. 23 Ekim 1919’da kuruluş resmiyet kazanmış ve Mustafa Kemal Paşa durumdan haberdar edilmiştir.  Müdafa-yı Hukuk Cemiyeti’nin Heyet-i Merkeziyesi adında bir temsilciler meclisi vardı. Cemiyet sadece geceleri gizli şekilde toplanarak günden güne büyümüştür. Antep’te ilk milli teşkilatı kuran kişiler: Tahrirat müdürü Ragıp Bey, Jandarma Yüzbaşı Esat Bey, Doktor Hamit Bey, Alay katibi Avni Bey, Meclis idare başkatibi Eşref Efendi, Maraşlı Hoca Hamdi Efendi, Ahmet Muhar Bey, Kepkepzade Abdürrezzak Efendi, Merakzade Şerif Ağa, Körükçüzade Ahmet Efendi idi.  Bu topluluğun görevi; Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye ile haberleşmek, merkez ve çevre idare heyetlerine talimat vermek, milli teşkilatın genişlemesine çalışmak, harbi sevk ve idare etmekti. Dr. Celal Pekdoğan Gazi’den Gazi’ye Mustafa Kemal İle Muhaberat, Ankara 2014, s.13; Lohanizade M. Nurettin, Gaziantep Savunması, Çev. Mehmet Ali Akidil, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2011, s.34-35.

[7] İmalat-ı Harbiye Antep Savunması sırasında cephane yetersizliği nedeniyle Sabun Hanı’nda kurulmuş, resmi açılışı 10 Aralık 1920’de yapılmıştır. Burada bomba, fişek, kapsül imal edilmiş, silah tamiratı yapılmıştır. Lohanizade M. Nurettin, a.g.e., s.187.

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/karayilan-fotografi-uzerine-yapilmis-bir-roportaj/feed/ 0
Kılıç Ali’nin Antep’e Gelişi ve Ermenilere Yaptığı Uyarı https://panorama25aralik.com/tr/kilic-alinin-antepe-gelisi-ve-ermenilere-yaptigi-uyari/ https://panorama25aralik.com/tr/kilic-alinin-antepe-gelisi-ve-ermenilere-yaptigi-uyari/#respond Tue, 13 Apr 2021 06:18:19 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7772  Kılıç Ali’nin Antep’e Gelişi ve Ermenilere Yaptığı Uyarı

Kılıç Ali’s Arrival in Gaziantep and his warning against Armenians

Ahmet KIRATLI *

Yüzbaşı Asaf Tevfik, nam-ı diğer Kılıç Ali[1], bu isim ona Mustafa Kemal tarafından verilir, Maraş-Antep Kuvayımilliye komutanlığına atadığında Mustafa Kemal ona; “Bak Kılıç! Başaramazsan ismini geri alırım!” der.

Mustafa Kemal Paşa Fransız işgaline karşı telgraflar gönderdiği bölgede, işgallerin protesto edilmesini istemişti. Ayrıca bu bölgeye Kılıç Ali Bey’i göndermesi dağınık haldeki orduları düzenlemek ve bu orduları merkeze bağlamak istemesindendi.

Kılıç Ali Bey ilk olarak Bakü’yü istese de Mustafa Kemal Paşa tarafından bir gün yanına çağırılmasıyla Maraş-Antep Kuvayı milliye komutanlığına atanacak ve işler değişecekti.

Mustafa Kemal Paşa, Kılıç Ali ile görüşmesinde gelen bir telgrafı Kılıç Ali’ye uzattı ve telgrafta şöyle yazmaktaydı:


“Paşam! Emriniz üzerine şehrimizde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Fransızlarla Ermenilerin Maraş’tan Antep’e yürümeye hazırlandıkları ve Halep’ten yeni kuvvetler getirdikleri öğrenilmiştir. Telgrafhane, iki Fransız ve üzerinde Fransız üniforması olan iki Ermeni subayı tarafından sürekli kontrol altındadır. Bir fırsat bulup bu haberi vermekle bendeniz görevlendirildim. Aman Paşam, başımıza teşkilat yapacak güç ve yetenekte subaylar gönderin. Paşam, dışarıda ayak sesleri var, zannederim geliyorlar. – Telgraf Memuru Mahmut Mahir” [2]

Telgraf okunduktan sonra Mustafa Kemal Paşa, Kılıç Ali’ye dönerek şöyle dedi:Bu millet esir olur mu? Her yer, arka­sından gidebileceği asker-sivil insan arıyor. Bugün için en buhranlı bölge Urfa-Maraş-Antep  bu konuda tecrüben var. O bölgenin halkını bilirim. Yiğit, sadık, fedakâr insanlardır.[3]

Mustafa Kemal Nutuk’ta Kılıç Ali Bey’in görevlendirilmesi hususunu şöyle anlatır;

… Ma’lûm-ı âlîleridir, Maraş, Urfa, Ayıntab’da bidâyetde İngiliz kıtaâtı vardı. Bu kıtaâtı Fransız askerleri tebdîl etdi. Bu münâsebetle tekrar işgâli men’e çalışdık. Vukûundan sonra da evvelâ siyâsi, ba’dehû fiilî teşebbüsâta geçdik … Maraş ve Ayıntab’a, Kılıç Ali Bey’i ve Kilikya mıntıkasına da Topçu Binbaşısı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan Beyleri göndererek ciddi teşkilât ve teşebbüsâta geçdik …”[4] (Bu bölgeye önce İngilizlerin geldiğini sonra Fransızlara bırakıldığını işgale karşı ilk olarak siyasi daha sonra fiilen savunmaya geçildiği Maraş ve Antep’e Kılıç Ali Bey’in diğer bölgelere Kemal ve Osman Beylerin görevlendirildiğinden bahsediliyor.)

Ve bunun üzerine Kılıç Ali Bey Paşa’ya dönüp: “Elimden geleni yapacağım Paşam, Allah bizimledir.’’ cevabını verdi.

KILIÇ ALİ BEY ANTEP’TE

… “Fransızlar Urfa gibi Maraş’ı da işgal etmişlerdi. Durumu, Sivas’tan Amasya’ya gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdim. Aldığım cevap kesin bir emirdi: “Fransızları Antep’e sokmayınız! “[5]

Kılıç Ali Bey, Antep’e gelmeden önce Maraş’ta faaliyetler göstermiş, 21 Ekim 1919’da Elbistan’a gelmiş ilk olarak da Ermenilerin faaliyetlerini engellemeye girişmiştir.[6] Burada bir çok teşkilatlanmayı ve düzeni sağlayan Kılıç Ali , Pazarcık’a geçerek  daha önceden kurmayı başardığı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile karargahını da buraya taşıdı ve 21 Aralık’ta Karabıyıklı bölgesinde, Fransızlarla ilk çatışma yaşandı, hatta Fransızların Maraş’taki hükümet binasının işgali söz konusu olunca, Kılıç Ali’nin yaptırdığı hazırlıklar üzerine Fransız komutan şehrin önde gelenlerine ve memurlara yaptığı konuşmada “Kılıç Ali’nin Fransız komutanlığını tehdit yolunda gidiş ve gelişe engel olması, kuvvetlerimize saldırması, Fransız hükümetine karşı gelmek demektir; bunların Maraş’tan idare edildiği anlaşılmıştır. Bundan dolayı bütün sorumluluk Maraşlılara yöneltilecektir. Eğer sorumluluğu kabul etmiyorsanız, Fransız askerleriyle birlikte Kılıç Ali’yi yola getiriniz” [7] diyordu. 23 Ocak’ta ise Kılıç Ali Pazarcık’tan Maraş merkezine döndü. 11 şubata kadar Fransızlar ve Ermenilerle burada çatışmalar devam etti ve 11 Şubat gecesi Fransızlar İslahiye bölgesine doğru çekilmişlerdi. Maraş’ta faaliyetler başarılı olmuş daha sonra yavaş yavaş Kuvayı milliye çalışmaları Antep’e yönelmişti. Fransız kumandanlarından Abadi, Kılıç Ali’nin Antep’e gelişini, “Kılıç Ali adında azimli birisi, Antep dolayları Milli Müdafaa Kumandanı adını aldı” diye anlatır.[8]

Kılıç Ali Antep’e gelmeden önce o bölge ile ilgili daima malumatlar alıyordu.Çünkü Fransızların bölgedeki işgalleri tamamlamaları için, Antep’i mutlaka ele geçirmeleri gerekiyordu. 28 Mart 1920 günü Andrea komutasındaki Fransız birlikleri Kilis üzerinden Antep’e geldi. Antep’te şehir içi çatışmaları daha başlamamıştı ve 1 gün önce Andrea komutanlığındaki Fransızlar Elmalı Köprüsünde Şahinbey’i şehit etmişti.

1 Nisanda Kuvayımilliye’nin baskınıyla ve Fransızların top atışlarıyla karşılık vermesiyle şehirde savaşlar başladı.[9] 2 Nisanda karargâhını Burç mevkisinden şehir merkezine taşıdı.[10] Antep-Nizip, Antep-Akçakoyunlu yollarını çevreden oluşturulan müfrezelerle tamamıyla tutmuş ve aynı zamanda kolordu komutanlıklarına telgraflar çekerek destek oluşturmaya çalışıyordu. Cephedeki milli müfrezelerden Şimşek ve Yıldırım adlarında iki tabur oluşturuldu.[11] 14 nisanda Fransızlar Nizip’e kadar geldiğinde çatışmalar ve bombardıman yoğunlaştı. Bu sırada 13.Kolordu Komutanı Cevdet Bey’e 17 Nisanda yardım gelmemesinden dolayı ağır telgraflar çekmiştir. Telgrafta “…Bir Türk kolordusunun kumandanı olmak haysiyetiyle Türk şehirlerinin böyle düşman topları altında inlemesinden elbet birazcık üzüntü duyarsınız zannederim. Birçok kez istenen yardımdan eğer birazını olsun göndermiş olsaydınız, bugün Antep, Anadolu’nun bu mamur şehri ateşler içinde kalmaz, Türk’ün alnı kirlenmezdi”[12] demiştir. Bu arada Fransız komutanlarına da ültimatom veriyordu. Nisan sonlarına kadar durum böyle devam etti, şehir 25-26 Nisanda tamamen kuşatılsa da tekrar geri püskürtülmüştü. 3 Mayıs günü ise, Kolej civarında bulunan Fransızlara kenti terk etmeleri için bir ihtar çekmiştir.  Fakat yardımların gelmemesi oldukça işlerini zorlaştırmıştı ve iş istifaya kadar gidecekti. Fakat Mustafa Kemal Paşa tarafından istifa kabul edilmedi. Çatışmaların devam ettiği sıralarda 4 Mayıs 1920’de Ayntâb mebusu seçilen Kılıç Ali Bey, daha sonra  Yozgat bölgesinde çıkan isyanı bastırmakla görevlendirildi. [13] 39 günlük Ayntâb mücadele ettikten sonra şehirden ayrıldı.

ERMENİLERE UYARI TELGRAFI

“Bütün Ermeni vatandaşlarıma şimdiye kadar geçirdiğimiz safahat-i hayatiye, müslümanlarla Ermenilerin vatandaş olarak yaşamalarını istilzam ettiğini her iki taraf inkâr edemez itikadındayım. Müslümanlar, bütün Ermeni vatandaşlarımın hukuk-u şamilelerini kendi hukuku kadar kıymetli bilmek ve görmek isterler. Buna başlıca âmil her iki tarafın bir padişaha merbut bulunmasıdır. Ermeni vatandaşlarımız bu merbutiyeti hüsn-ü muhafaza ettikçe, bazı tarafların iğfalât-ı hainanesine kapılarak hiss-i muhaseme göstermedikçe hukuklarının, mal ve canlarının tamamen mahfuz olduğunu bütün Müslümanlar âmak-ı kalplerinden doğan hakiki ve ciddi beyan ve lisanla söylerler. Bunu zaman dahi ispat edecektir. Ermeni vatandaşlarımız pek iyi takdir etmelidir ki, bazı taraflardan vaki olacak iğfalât, Ermenilerin mazarratını, iğfal edenlerin menfaatını temin etmekten başka bir fikir ve arzuya matuf değildir. Eminim ki az bir kuvvei fikriye ve muhakemeye sahip olanlar vukuatın şehadet-i bahiresi ile bu ciheti itiraf etmişlerdir. Maraş’ın hadise-i zailesi bu dediklerime pek vazıh bir şahittir. Maraş’taki Müslümanların büyük bir teessür ve teessüfle karşıladığı vukuatta biçare Ermeni vatandaşlarımızın maruz kaldıkları hal, mücerret Fransızların kendilerini birer hile ve desiselerle düşürdüğü tuzaktan başka bir yüzden tevellüt etmediğini kim inkâr edebilir? Müslümanlar vatandaşlarının böyle bir dam-ı iğfale düşmelerini ve binnetice mutazarrır olmalarını görmek istemezler. Bu beyanatımı ispat ettirmek isteyen Ermeni vatandaşlarımız merbutiyet-i kadimelerini hüsn-ü muhafazaya çalışsınlar. Temin ederim ki bu muhafazada sebat edecek olan her vatandaş her suretle her tarafın tecavüzünden bütün manasıyla mahfuz ve masundurlar. İğfale kapılıp ufacık bir muhaseme hissi gösteren bazı aklı ermezlerin maruz kalacakları felaketten gene kendilerinin mesul olacakları bir emr-i tabiidir. Anın (Onun) için her vakit arzu ederim ki Müslümanlarla Ermeniler makam-ı celil-i saltanata sığınarak daire-i ittifak ve ittihatta yaşasınlar, vatandaş olarak tatlı hayat geçirsinler. Kalpler mütekabil, fiiller mütemasil olsun.”[14]

Şark Mıntıkası Kuvayımilliye Kumandanı Kılıç Ali

(Ermeni vatandaşlarımızla yaşadıkları zamanda, iki taraf içinde (Müslüman ve Ermeniler) sorunların olmadığını, Müslümanların kendi hukuki hakları kadar Ermenilerin de haklarını bildiklerini ve gözettiklerini, bunun en önemli etkilerinin iki tarafında padişaha bağlı bulunmaları olduğunu, Ermeni vatandaşlarımızın bu bağlılığı devam ettirdiği ve aldatma içine düşmedikleri sürece en derinden hissiyatla mal ve canlarının da korunacağını ciddiyetle söyler.

“Ermeni vatandaşlarımız şunu iyi bilmelidir ki bazı kişilerin yapmış olduğu kışkırtmalar Ermeni vatandaşlarımızın zararınadır. Sonrasında”Biraz düşünen insanlar bunu çok açık bir şekilde görebilirler ayıca Maraş’ta yaşanan olaylar bunlara örnektir” diye belirtir.

Ermenilerin Maraş’ta maruz kaldıkları bu zor durum Fransızların hile ve aldatmaları neticesinde olduğunu, bundan kimsenin kâr etmeyeceğini söyler.

Müslümanların kendi vatandaşlarının böyle bir tuzağa düşmelerini görmek istemeyeceklerini, Yukardaki mevzubahis olan durumları ispat etmek isteyenlerin geçmişe bağlılıklarını muhafaza etmeye çalışmaları gerektiğini,bu bağlılıklarını devam ettirecek olanlara dokunulmayacağını temin eder ve bu aldatmacaya kapılacak olanların mesuliyeti yine kendilerinindir demektedir. Onun için her daim arzusunun Müslümanlarla Ermeniler yüce saltanat makamına sığınarak birlik ve beraberlik içinde yaşamaları ve kalplerin karşılıklı bir olmaları diye telgrafı bitirir.


*Panorama 25 Aralık Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi , Uzman Tarihçi , Gaziantep Üniversitesi Tarih Yüksek Lisans , info@ahmetkiratli.com.tr

[1] Asıl adı Emrullahzade Asaf. Yazar Altemur Kılıç’ın babasıdır. Küçük Zabit Mektebini bitirerek orduya katıldı. Balkan Savaşı’nda, Çanakkale muharebelerinde teğmen ve üsteğmen olarak görev yaptı. Çanakkale’de yaralandı. Teşkilat-ı Mahsusa’da hizmet etti. 1917 yılında Azerbaycan’a giren İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa’nın başyaverliğini (emir subaylığını) yaptı.

Mütarekeden sonra (1919’da), iki subay arkadaşı ile birlikte Orta Asya’da bulunan Enver Paşa birliklerine katılmak üzere arkadaşlarıyla birlikte yola çıktı. Ancak, o sırada Ege Bölgesinde bulunan Celal (Bayar) Bey’in önerisi üzerine Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya iltihak ettiler. Başlangıçta, Enver Paşa’ya güvensizliği nedeniyle Mustafa Kemal üç subayı da kuşku ile karşıladı. Ancak emir subayı olan Muzaffer Kılıç’ın kardeş çocuğu olduğunu öğrenince, Kılıç Ali ve arkadaşlarının davaya sadık olacakları kanaatine vardı. Kılıç Ali’yi ve arkadaşlarını Antep ve Maraş taraflarında Kuvayı milliye’yi teşkilatlandırmaya memur etti. Ona, İstanbul’daki doğum yeri olan Kılıç Ali Mahallesine izafeten Kılıç Ali adını verdi. O tarihten itibaren Kılıç Ali olarak tanındı. Soyadı kanunu çıkınca yine Atatürk tarafından kendisine Kılıç soyadı verildi.

Antep ve Maraş yöresinde, direnişin Fransızlarla Ermenilere karşı örgütlenmesine ve mücadelesine büyük hizmetleri geçtiğinden, Ayıntab Kahramanı olarak şöhret yaptı. Yozgat ve Düzce isyanlarını bastırmak üzere Çerkez Ethem’e karşı mücadele etti. 1920 yılında Birinci TBMM’ne Ayıntab (Gaziantep) milletvekili olarak seçildi. Bu sırada Ankara İstiklal Mahkemelerinde ünlü ‘Üç Aliler’den biri olarak görev yaptı.

Kılıç Ali, Atatürk’ün ölümüne ve son nefesine kadar, en sadık arkadaşı olarak, yanında bulundu. Onun ölümünden sonra İsmet İnönü tarafından TBMM’ye yeniden seçtirilmedi ve aktif siyasetten uzaklaştırıldı. 1961 yılında kurucularından olduğu Yeni Türkiye Partisinden aday oldu ise de seçilemedi.

[2] Der. Hulusi Turgut, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Kültür Yayınları ,2007 s. 83

[3] Turgut, a.g.e. s.83

[4] Gazi Mustafa Kemal, (1927), Nutuk, Kaynak Yayınları, Ankara, 2015

[5] Turgut, a.g.e. S.85

[6] R. E. GÜLLÜ, “Millî Mücadele’de Güney Cephesinde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri,” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (GAUN-JSS) , vol.16, no.2, pp.493, 2017

[7] Güllü, a.g.e. s.494

[8] Abadi, (1999), Türk Verdün’ü Gaziantep: Antep’in Dört Muhasarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran, Şakir Sabri Yener), Gaziyurt Matbaası, Gaziantep, s.48.

[9] Lohânizâde Mustafa Nurettin, (1989), Gazi Antep Savunması, (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran, Mehmet Ali     Akidil), Kastaş A. Ş. Yayınları, İstanbul. S.43

[10] Güllü, a.g.e s.498

[11] Turgut, a.g.e, s. 104

[12] Turgut, a.g.e , s. 104

[13] Ayhan Öztürk, (1994), Millî Mücadelede Gaziantep, Geçit Yayınları, Kayseri, s.102

[14] Ali Nadi Ünler, (1969), Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaası, İstanbul, s. 182-183 [9 numaralı Belge]


KAYNAKÇA

Kitaplar – Eserler

Abadi, (1999), Türk Verdün’ü Gaziantep: Antep’in Dört Muhassarası, (Günümüz Türkçesine

Aktaran: Şakir Sabri Yener), Gaziyurt Matbaası, Gaziantep

Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (2005), (Derleyen: Hulûsi Turgut), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Cahit, B., (1932), Gazinin 4 Süvarisi, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul

Gazi Mustafa Kemal, (1927), Nutuk, Türk Tayyare Cemiyeti Yayını, Ankara

Gömeç, S. Y., (2014), Türk’ün Kahramanlık Destanı: Antep, Berikan Yayınevi, Ankara.

Lohânizâde Mustafa Nurettin, (1989), Gazi Antep Savunması, (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran,Mehmet Ali Akidil), Kastaş A. Ş. Yayınları, İstanbul

Ünler, A. N., (1969), Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaası,

İstanbul.

Makaleler

R. E. GÜLLÜ, “Millî Mücadele’de Güney Cephesinde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri,” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (GAUN-JSS) , vol.16, no.2, pp.490-506, 2017

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/kilic-alinin-antepe-gelisi-ve-ermenilere-yaptigi-uyari/feed/ 0
Şanlı Kurtuluştan Gazi Direnişe https://panorama25aralik.com/tr/sanli-kurtulustan-gazi-direnise/ https://panorama25aralik.com/tr/sanli-kurtulustan-gazi-direnise/#respond Tue, 13 Apr 2021 06:04:30 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7770

11 Nisan 1920 Urfalıların işgalcilere karşı başlattığı kurtuluş mücadelesinin sonunda esaretten kurtulduğu tarihtir. Birinci Dünya Savaşının galip devletleri tarafından hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan işgal edilen Anadolu’nun güney bölgesi yıllarca düşman işgalinde kalmıştır. İngilizlerle başlayan işgal, Suriye İtilafnamesi ile Fransızlar tarafından devam etmiştir. Vatanın bağımsızlığını kişiliğinin bir parçası olarak gören Urfa halkı, heyeti temsiliye başkanı Mustafa Kemal’in emir ve direktifleri ile kendi kurtuluş hareketini başlatmıştır. Milli amaçlar uğruna kısıtlı imkanlarla savaşan inançlı milis kuvvetler silah ve teçhizatı zayıf olmasına rağmen milli irade ve inançla yürüttükleri bu mücadele neticesinde düşmanı topraklarından atmayı başarmışlardır.

Savaşın bütün şiddetiyle yaşandığı güney cephesindeki tüm şehirler var gücüyle birbirlerine yardım edip direniş ruhunu sürekli canlı tutmuşlardır.  Fransız mezaliminden fazlasıyla nasiplenen Antep’teki gelişmeler zaman zaman Urfa halkını cesaretlendirdiği gibi, Urfa’nın kurtuluşu da Antep halkı arasında direniş ruhunun canlı kalmasını sağlamıştır.[1] Mustafa Kemal tarafından Antep’te görevlendirilen Kılıç Ali; Urfa’daki Kuvayı Milliye kumandanı Ali Saip Bey’le sürekli irtibatlı olmuş ve Urfa’daki durum hakkında sık sık bilgi almıştır.[2]

Urfa kurtuluş mücadelesi kahramanlarından Naci Balak’ın[3] 5 Nisan 1920 tarihli hatıratından anlaşıldığı kadarıyla Antep ahalisi sansür uygulanan  telgrafhaneye hücum etmiş ve oradaki Fransız askerleriyle ermeni destekçilerini bertaraf etmiş ve sansür memurunu öldürmüşlerdir. Bu durum kurtuluş için gün sayan Urfa halkı içerisinde  heyecana sebep olmuş ve direniş ruhunun canlı kalmasını sağlamıştır.[4]

Urfa Kuvayı Milliyesi bir taraftan Urfa’nın kurtuluşu için savaşı sürdürürken diğer taraftan  Fransız mezalimi altındaki Antep e desteğini sürdürmüştür. Fransızların en önemli gıda ve mühimmat ikmal noktalarından biri olan Akçakoyunlu tren istasyonuna Urfa milli kuvvetleri 5 top bir mitralyöz ve yüzlerce direnişçi ile saldırıda bulunmuş ve Fransız kuvvetlerinin geri çekilmeleri sağlanmıştır. Akçakoyunlu’daki bu başarı hem Antep hem Urfa halkında müthiş bir moral kaynağı olmuştur.  Nitekim 11 nisan 1920 tarihine gelindiğinde Fransızlar Urfa’da barınamayacağını anlayıp şehri terk etmişlerdir.[5]  Fakat Fransızların silahlı olarak Urfa’dan  geri çekilmesi Antep’i zor durumda  bırakacağı düşüncesi üzerine, Urfalı aşiretler tarafından  Urfa’nın 15 km  batısındaki Firuz Paşa deresinde Fransızlara bir taarruzda bulunulmuş 296 ölü ile 140 Fransız askeri de esir edilmiştir.[6]  Bütün bu gelişmeler Antep halkı arasında heyecanla karşılanmış ve Antep’in kurtuluşu içinde bir meşale olmuştur.

Urfa’yı boşaltan Fransız birliklerinin önemli bir kısmının Antep’e gelmesi  Urfa halkı arasında büyük bir tepkiye neden olmuş ve yüzlerce Urfalı direnişçi Antep e kurtuluş için mücadele etmiştir. Antep in düşman işgalinden kurtulması için ordu ve millet el ele vererek çalışıyordu. Bu doğrultuda  Urfa bölgesi komutanı binbaşı Pehlivanzade Nuri Bey  bir piyade taburu, iki top ve yeteri kadar makinalı tüfek,  700 kadar da milli kuvvet ve aşiret mensubu ile Nizip üzerinden Antep’e hareket etmiş,[7] Düztepe, Kurbanbaba ve Sarımsak tepe baskınlarında ziyadesiyle yararlılıklar göstererek savaşın sonlarına kadar Antep’te fedakarca çarpışmışlardır.


[1] AKALIN, Müslüm, Urfa’nın Kurtuluşuna Dair Üç Hatırat, Şurkav Yay., Ankara, 2017, s.44

[2] Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Hatıraları, Derleyen, Hulusi Turgut, İş Bankası Kültür Yay. İstanbul 2007,  S.496

[3] Naci Balak (Velieddin-Hatice) (1899-1963) Urfa Müdafaayı Hukuk Cemiyeti üyesi. Cemiyetin yazı işlerini yürütmüş olup Cumhuriyetten sonra Sanatlar Ocağı Müdürlüğü, Beden Terbiyesi Müdürlüğü yapmıştır. Akalın, a.g.e. s. 46

[4] Akalın,a.g.e., s. 66

[5] AKALIN, Müslüm, URFA KURTULUŞ DESTANI “Milli Mücadelede Urfa” Anılar-Belgeler, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 2008, s. 166

[6] ÖZTÜRK, Ayhan, Milli Mücadelede Gaziantep, Geçit Yay., Kayseri 1994, s.126

[7] Öztürk, a.g.e., s.126

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/sanli-kurtulustan-gazi-direnise/feed/ 0
Mağarabaşı Taaruzu ve Milli Kuvvetlerin Zaferi https://panorama25aralik.com/tr/magarabasi-taaruzu/ https://panorama25aralik.com/tr/magarabasi-taaruzu/#respond Tue, 13 Apr 2021 05:59:45 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7763             1920 Yılı Nisan Ayında Antep’in Fransızlar Tarafından Kuşatılması

            1 Nisan 1920 yılında Tuz Hanı’nın önünde Ahmet Körükçü’nün sıktığı kurşun zaten gergin olan Antep halkının üzerinde etkisini göstermiş ve şehir içi savaşları başlamıştır[1]. Bu tarihten önce Antep’in çevresinde Araptar Vakası, Karabıyıklı Baskını, Kilis Yolu Savaşları gibi bazı önemli gelişmeler ve olaylar vuku bulmuştur; fakat sıcak çarpışmaların şehir içine de taşınması söz konusu olaydan hemen sonra yaşanmıştır.

            1 Nisan’dan itibaren Antep’teki Türkler daha öncesinden belirlemiş oldukları plana göre hareket etmeye başlamış, Fransız karargâhı olan Amerikan Kolejini ateş altına almış, mazgallar açılıp semtler silahlı milislere taksim edilmiştir[2]. 4 Nisan da ise Kılıç Ali Bey Antep’e gelmiş, Kürkçü Hanında bir toplantı düzenlenmiş ve şehrin müdafaası için yeni kararlar alınıp Yıldırım ve Şimşek taburları adı verilen dörder bölüklü iki tabur teşkil edilmiştir.

            Antep’te gerçekleşen olayların Türklerin üstünlüğü ile başlaması ve birkaç mahalle istisna diğer bölgelerin Türklerin elinde bulunması[3], Fransız kıtalarının Milli kuvvetler tarafından kuşatılması üzerine Fransızlar durumu düzeltmek için harekete geçmiştir.  Albay Normand komutasında takviyeli bir alay kuvvetin 15 Nisan 1920 günü Nizip güzergâhından Antep’e doğru yola çıkacağı Nizip Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti tarafından bildirilmiştir. Düşman kuvvetlerinin sayı ve silah üstünlüğü, Milli kuvvetlerin düşmanı durdurmasını engellemiş top ve makineli silah sesleri şehirden duyulmaya başlamıştır. Cünüt tepesine toplarını kuran Fransız birlikleri şehri bombardımana başlamış aynı zamanda şehrin batısında Kolej’deki toplar da bu bombardımana dâhil olmuştur. Fransız birlikleri böylece Kuşçudağı, Çıksorut, Hacıbaba tepelerini işgal ederek kuşatma altına almıştır. Tüm bunların yanında 17 Nisan 1920 yılında Albay Debieuvre komutasında Kilis’ten Antep’e gönderilen Fransız birlikleri de Azaz yokuşu, Battalhüyük, Çiftçi garafını çevirerek şehri kuşatma altına almışlardır[4]. Şehrin hemen dışındaki doğu, batı ve güney kesimleri Fransızların kuşatması altında bulunmuşsa da şehir içerisindeki önemli mevkiler Türk kuvvetlerinin elinde kalmıştır. Bunun üzerine Fransızlar Türk kuvvetlerini tamamen etkisiz hale getirmek, direnişi kırmak ve şehri ele geçirmek için şehrin doğu yakasını kullanmışlar ve Mağarabaşı mevkiinde kuvvetli bir taarruza başlamışlardır.

26 Nisan 1920 Mağarabaşı Taarruzu ve Milli Kuvvetlerin Zaferi

26 Nisan sabahı Antep’in doğu kısmını kuşatan Albay Normand birlikleri Mağarabaşı semtini kesintisiz 3 saat sürecek olan top atışına tutmuşlardır. Saldırının doğu bölgesinden yapılacağını gizlemek ve doğu bölgesindeki Türk kuvvetlerinin dikkatlerini dağıtmak için Albay Debieuvre birlikleri de batı ve güney cephelerine ateş etmeye başlamışlardır. Antep’teki Türk kuvvetleri ise tedbirlerini alıp teyakkuz halinde bir taarruzun yapılacağını önceden kestirmişlerdir[5]. Bu bombardıman Türkleri haklı göstermiş ve iki tankın korumasında 400 kişilik bir Fransız kuvveti Mağarabaşı cephesine saldırıyı başlatmışlardır.

Tanklarla ilerleyen Fransız kuvveti, mücahitlerin bulundukları siperlere kadar girmiş ve 10 metre kadar yakınlıkta ateşe başlayıp yakındaki evleri dahi işgal etmişlerdir. Bunun üzerine ihtiyat halindeki Türk kuvvetleri ve diğer semtlerden gelen takviyeler, Fransızların işgal ettikleri evlerin duvarlarını delerek karşılıklı ateş etmeye başlamışlardır[6]. Aynı şekilde Fransızlara ait iki tank da ateş altında tutulmuş ve güçlendirilmiş mermilerle yapılan atış sonunda tanklardan biri hareket edememiş ve bozulmuştur[7].

Cephenin her bir noktasında karşılıklı ateş devam etmiş, kadınlar, küçük çocuklar düşman karşısında savaşan mücahitlere su ve cephane götürmüş, dönüşte de yaralı ve şehitleri taşımışlardır. Yine bu saldırı sırasında düşman zehirli gazlar kullanmıştır ki bir mermi Abdullah Efendi’nin bulunduğu sipere düşmüş ve bu zatın gözleri kararmıştır. Bu halde dahi düşman tarafına ateş etmekten geri durmamıştır. Çatışmalar devam ederken Arslan Bey ile tabur komutanı vekilliği yapan Teğmen Kamil Efendi yanlarındaki kuvvetler ile cepheye yetişmiş ve bu durum halkın maneviyatı üzerinde büyük bir etki yapmıştır. İyice kuvvet bulan halk, Fransızlara karşı gücünü arttırarak işgal edilen evlerin içerisine bombalar atıp, düşmanı yanlardan yapılan ateşlerle zor durumda bırakmışlardır[8]. Türklerin tüm bu olağanüstü mücadelesi düşmanın çekilmesine yol açmış ve düşman geri çekilirken püskürtme devam etmiştir. Hatta cepheye hâkim bir noktada bulunan Bekirbey Camii minaresine çıkan Zeynel Abidin Efendi kaçan düşmana ateş açarak birkaçını vurmayı başarmıştır[9].

İkindi vakti düşman topçuları yine aynı cephe üzerine toplarla ve makineli tüfeklerle ateş açmışlarsa da Antep halkı tarafından yoğun bir piyade atışı ile karşılık verilmiş[10] ve bu sırada hareket edemeyen tank da diğer tank tarafından halat bağlanılarak geri çekilmek zorunda bırakılmıştır[11]. Düşman bombardımanı birkaç saat daha devam etmiş ve akşama doğru ateş sesleri kesilmiştir. Akşam karanlığından yararlanan Antepli kuvvetler düşmanın bırakmış oldukları silahları ve bombaları almak üzere hareket etmiş ve on sekiz piyade, iki süvari tüfeği, üç otomatik tüfek, yüz kadar dolu otomatik şarjör, birçok piyade cephanesi, çok miktarda bomba ve üç bin metre uzunluğunda telefon teli ile bir miktar istihkâm malzemesi ele geçirmişlerdir[12].     


[1] Ali Nadi, Gaziantep Savunması, 1969, s.48.

[2] Birol Güngör, Antep Harbi, 2005, s.124.

[3] Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, s.42.

[4] Ayhan Öztürk, Milli Mücadelede Gaziantep, s.96-97.

[5] Türk İstiklal Harbi Güney Cephesi IV. Cilt, 2009, s. 145.

[6] Üzel, a.g.e., s.42.

[7] Ünler, a.g.e., s.55.

[8] Lohanizade Mustafa Nurettin, Çev. Mehmet Ali Akidil, 1989, s.69-70.

[9] Ünler, a.g.e.,  s.56.

[10] Lohanizade Mustafa Nurettin, a.g.e., s.70.

[11] Ünler, a.g.e., s.56.

[12] Lohanizade Mustafa Nurettin, a.g.e., s.71.

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/magarabasi-taaruzu/feed/ 0
Antep Savunmasının Bayrak Şehidi Şahin Bey https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinin-bayrak-sehidi-sahin-bey/ https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinin-bayrak-sehidi-sahin-bey/#respond Wed, 17 Mar 2021 06:15:34 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7269  Şahin Bey Gazianteplidir. 1877 (Hicri 1293) yılında Gaziantep’in Bostancı Mahallesinde 55 no’lu evde doğmuştur. Asıl adı Mehmet Sait’tir. Babası Abdullah Efendi, annesi Ayyuş Hanım’dır. Tellakoğullarındandır.[1] Dört yaşında yetim kalmış,[2] annesi Elbeylioğlu Abdülkadir Efendi ile evlenmiştir. Mehmet Sait, dayısı Ispaha (sipahi) Hacı Kara Mehmet Sait’in yanında büyümüştür. Rüştiyede okumuş daha sonra tabaklık yapmıştır. Mehmet Sait büyüyünce, annesi onu askere gitmesin diye yetim bir kız olan Zeynep ile evlendirmiştir. Mehmet Sait komşuları Fahrettin Hoca’nın bir müdahalesi ile asker edilerek 1899’da er olarak Yemen’e gitmiştir.[3] Yemen’de bulunan Mehmet Said’in askerlik hayatı büyüklükle ve kahramanlıklarla dolu olmuştur. Vazifesindeki gayreti, çarpışmalardaki yararlılığı ile çabucak terfi etmiş, başçavuş olmuştur. Ayn-ül cebel denilen bir kalede alayları, asi Araplar tarafından sarılmış, muhasara aylarca uzamış, alay, aç ve cephanesiz kalmış, alay komutanı da şehit olunca teslim olmak fikrinde olanları hapsederek alayın idaresini eline almış ve bir gece karanlıktan faydalanarak çok sarp ve çetin bir geçitten geçirmek suretiyle, huruç ile alayı kurtarmıştır. Yemen ordu komutanının yetiştirmesi üzerine bu hizmetine mükâfat olarak mülazım-ı Sani (teğmen) liğe terfi ettirilmiştir.[4]

Terfiine cevap gelmeden terhis olunarak Antep’e gelmiş, teğmenliği kendisine Antep’te tebliğ edilmiştir.[5] 1911’de Trablusgarp Savaşına gönüllü olarak katılmış, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde savaşmış, 1917 Ekim’inde Sina Cephesinde görev almış, İngilizlere esir düşmüş ve Mısır’da Seydi Beşir Kampında Aralık 1919’a kadar esir kalmıştır. Mütarekeden sonra İngilizler Türk esirlerini serbest bırakınca Şahin Bey de 13 Aralık 1919’da İstanbul’a gelmiştir.[6]

Şahin Bey Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşa’dan bir vazifeye tayinini istemiş, Antep’e yakın Birecik Askerlik Şubesi Reisliğine tayin edilmiştir. Yeni vazifesine hareket eden Şahin Bey önce Sivas’a uğramış, Sivas’tan gereken direktifi aldıktan sonra Antep’e gelmiştir.[7] Bu esnada Fransızlar, Antep vaziyetini bir an önce düzeltip, buradan kuvvetli bulunmak için Katma-Kilis- Antep yolu ile buraya mütemadiyen takviye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde serbestçe hareket etmekte idiler. Şahin Bey, yurdun içinde bulunduğu kötü durumu derhal kavramış, Antep’e geldiğinde Birecik’e gitmekten vazgeçerek, Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaatla görev istemişti.[8] Fransız kuvvetlerini engellemek üzere Kilis yolu üzerine gönderilen Şahin Bey kısa bir zamanda Lohan, Kirvem, Celceme, Melik Kara sakallı, Kehriz, Ulumasere, Kazıklı, Hicaz civarında gönüllü personel toplayarak yüz kişilik bir güç oluşturdu. Bu ufak milli kuvvetle Kızılburun, Kertil isimli yerleri iyice tahkim ederek, Antep ve Kilis’in işgal kuvvetleri kumandanlarına Antep ve Kilis’in boşaltılması için notlar yazmaya ve Fransız Kumandanını tehdit etmeye başlamıştır.[9]

3 Şubat’ta Antep’e gitmek üzere yola çıkan bir Fransız birliğini Kilis civarında yenerek geri çekilmeye mecbur etti. Fransızların çekilmesi halkın morali üzerine büyük bir etki yaptı. Antep- Kilis arasındaki telgraf hattı tahrip edildi.[10] Antep Savunmasını her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, etrafı tepelerle çevrili Çapalı Köyüne giderek burayı kendisine karargâh yapmış ve Beyazın oğullarına ait konağa yerleşmiştir.[11] Köylülerle tanıştıktan sonra şose boyunca bir gezinti yaparak yol üzerinde müdafaaya elverişli yerleri tespit ettikten sonra Kilis’e giderek, Kilis Müdafaa-i Hukuk Heyeti’yle tanışmıştır.

Şahin Bey Kilis-Antep şosesi üzerinde üç müdafaa hattı tespit etmiştir:

Birinci müdafaa hattı; Kızılburun denilen ve Arap höyüğü- Minadır köyleri arasından geçen şosesinin sağ ve solundaki tepelerdi.

İkinci müdafaa hattı; Kertil idi. Kertil sırtları, Kapçağız Köyünün batı yamaçları, Kazıklı köyünün doğu ve batısındaki tepelerden ibaretti.

 Üçüncü müdafaa hattı; Elmalı, Bostancık köyleri kuzey sırtları idi. Şahin Bey, çevre köylerin ileri gelenlerini toplayarak, bu müdafaa hatlarında siperler kazılmasını istemiş ve siper kazılacak yerleri tayin ederek köylüler arasında iş bölümü yapmıştır.[12]

Fransız garnizonu komutanı 21 Şubat 1920’de Antep Mutasarrıfına bir mektup göndererek Şahin Bey’in kuvvetlerinin yoldan çekilmelerini istemiş ve bir antlaşma yapılmasını teklif etmiştir. Antep Heyet-i Merkeziyesi 22 Şubat’ta dört maddelik nota vermiştir. Bu notada asayişin temini için bazı şartlar öne sürülmüştür. 1) İlk önce Antep’te bulunan Ermeni kıtaları memleketten uzaklaştırılacak. 2) Türk idaresine Fransızlar müdahale etmeyecek. 3) Antep’e başka takviye kıtaları getirilmeyecek. 4) Asayişi temin için Antep havalisine iki Türk taburunun gelmesine müsaade edilecek. Bu teklif Fransız tarafından kabul edilmediği için anlaşmaya varılamamıştır.[13] İlk savaş 8 Mart’ta gerçekleşti.[14] 8 Mart 1920 sabahı bir Fransız kolunun Kilis’ten hareket ettiği haberi gelmiş ve Şahin Bey’de çetelerinin başında, düşmana ani bir baskın yapmıştır. İki saatlik çarpışma sonucunda Fransızlar ölü ve yaralılarını da alarak Kilis’e geri kaçmak zorunda kalmıştır.

Şahin Bey Kilis yolunda düşman nakliyesini kesmek üzere vazife aldığı zaman yanında birlikte çatışan kişilere şu sözü vermişti: “Merak etmeyin, düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez! Hemşerilerime söyleyin müsterih olsunlar! . .”[15]İkinci savaş 17 Mart’ta oldu. Şahin Bey düşman ordularını bu sefer Seve Boğazında karşıladı.[16] Akça Koyunlu’dan Kilis’e gelen bir Fransız alayı, Hümeyli Köyü önündeki Seve Boğazında durdurulmuş ve akşama kadar bir çatışma yaşanmıştır. Bu sırada Kilisli Sakıp Bey bazı vatansever arkadaşlarıyla Fransız kuvvetleriyle ve o civardan geçen bir Fransız trenine karşı başarılı taarruzlar yapmıştır.[17] Bu iki teşebbüste de başarısız olan Fransızlar 25 Mart’ta büyük bir kuvvet ile yeniden saldırmıştır.[18] 25 Mart 1920 günü Kolonel Andrea Kilis’ten hareket etmiştir. Bu konvoy toplam olarak 2500 insan ve 1400 hayvandan oluşmaktaydı. Bu kuvvetli yürüyüş kolu Oylum Köyünü geçtikten sonra, Kantara ve Kızılburun tepelerinin Milli Kuvvetler tarafından tutulduğunu görünce, müfrezenin topçusu bu tepelere karşı fiili harekete başlamış ve bu esnada bir piyade bölüğü ile süvari bölüğünün bir kısmı müdafaanın yanını almak için batıya doğru bir ihata hareketine teşebbüs etmiştir. Düşman keşif koluna Kızılburun’daki Kilis Kuvay-ı Milliyesi tarafından bir ateş baskını yapıldı. Fransızlar buna topla karşılık vermiştir. Bu durum akşama kadar sürmüş ve çok kayıp veren Fransızlar 26-27 Mart gecesini köprü civarında geçirmiştir.[19] Şahin Bey, o gece düşmana bir baskın teşebbüsünde bulunmuşsa da başarılı olamamıştır. Burada netice alamayan Şahin Bey Çapalı Köyüne giderek, kuvvet toplayıp düşmanı Kertil sırtlarında karşılamayı planlıyordu. İkinci müdafaa hattı olan Kertil tepelerine çekilip kuvvetlerini burada toplamıştır. 27 Mart 1920’de hareket eden Fransızlar Kertil hattına taarruzlarıyla oldukça şiddetli çarpışma başlamıştır. Şahin Bey düşmanın kuvvetli olmasından dolayı burada tutunamayarak üçüncü müdafaa hattı olan Elmalı Deresinin Kuzey sırtlarına çekilmiştir. Fransızlar 28 Mart sabahı savaş yürüyüşüne geçtiğinde, Türk birlikleri de savunma mevkilerine yerleşmiştir. Savunma mevzilerinde bulunan Türk birlikleri Fransızların şiddetli hücumlarına karşı daha fazla tutunamayarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Fransızlar son olarak Elmalı taraflarında bulunan Şahin Bey’in birliklerine top ve makineli tüfeklerle saldırmışlar ve bu duruma karşılık sadece tüfekle karşı koymanın ölümle sonuçlanacağını anlayan Şahin Bey’in birlikleri de geri çekilmeye başlamıştır.[20]

Şahin Bey sayıları bini aşan silah arkadaşlarının, düşmanın sayı üstünlüğü ve ateş kudreti karşısında ve birdenbire dağılmasıyla yalnız kalmış ve tek başına bir orduya karşı koymak, vatan müdafaası gibi çok yüksek bir ideal uğrunda verdiği sözü yerine getirmek suretiyle[21] kendisine Elmalı kayalarını siper ederek tek başına Fransızlara ateş etmeye devam etmiş, mermisi bitince de süngüyle düşmana hücum etmiştir. Fransız piyadelerinin süngü darbeleriyle şehit olmuştur.[22] (28 Mart 1920).[23]

Düşman arabalarının tekerlekleriyle ezilen naşı daha sonra Melik karyesinde toprağa verilmiştir. Antep’te bir semte ismi verilerek kadirşinasilik edilmiştir. Şahin Bey’in şehit olması üzerine yanındaki kuvvetlerin dağılmasıyla Balaban bölgesindeki Kartal Bey’in kuvveti de silah patlatmadan geri çekilmiştir. Andrea kuvvetleri artık tehlikesizce kuvvet ve ağırlığını doğrudan doğruya 28 Mart’ta Antep’e getirmiştir.[24]

Şahin Bey bir açıdan verdiği sözü tutmuştur. Çünkü düşman onun cesedini çiğnemeden Antep’e girememiştir. O Fransızları durdurmayı başarsaydı belki de Antep kent içi savaşlarına başlamadan Fransız işgaline son verebilecekti. Şahin Bey hem Antep Harbi’nin hem de Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nın yürekleri yakan bir ateşi haline gelmişti. O belki de geri çekilmeyi başarsaydı, daha gerideki sırtlarda son bir savunma cephesi oluşturacaktı. Hatta bu nedenle mevzi yerlerini bile belirlemişti. Şahin Bey’in Fransızları 2-3 gün bile oyalaması, Urfa’nın Kurtuluşunu kolaylaştırmıştır. Andrea bu gecikme nedeniyle Urfa’da zor durumda olan birliklerine yardıma yetişememiştir. Şahin Bey, vatan uğruna her şeyi göze alıp vatanın mutlak refahı için kendini hiç düşünmeden siper etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın asla unutulmayacak her zaman gönüllerde baki kalacak kahramanı olmuştur.[25]


[1] Ayhan Öztürk, Millî Mücadele’de Gaziantep, Çığır Mat., Kayseri 1994, s.80.

[2] Adil Dai, Olaylarla Gaziantep Savaşı, 1992, s.52.

[3] Hulusi Yetkin, Gaziantep Türkçülüğünün Bayrak Şehidi Şahin Bey, Gaziantep 1970, s.73.

[4] Necmeddin Şahiner, Mehmet Said Şehid Şahin Bey, Yöre Dergisi s.5, Gaziantep 1991, s.17.

[5] Ali Nadi Ünler, Gaziantep Savunması, Kardeşler Mat., İstanbul 1969, s.30.

[6] Yaşar Büyükoğlu, Millî Mücadele’de Güneydoğu Anadolu, Ekin yay., 2012, s. 145.

[7] Öztürk, a.g.e., s.80.

[8] Büyükoğlu, a.g.e., s.145.

[9] Lohanizade Mustafa Nurettin, Gaziantep Savunması, Çev., Mehmet Ali Akidil, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2011, s.43-44.

[10] Şahiner, a.g.e., s.24.

[11] Ünler, a.g.e., s.31.

[12] T.C Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı GAZİANTEP, Savaşlarıyla Savunmalarıyla Gaziantep, Emin Ofset Mat., Gaziantep 1997, s.56.

[13] Lohanizade, a.g.e., s.82.

[14] Adil Dai, Şehitlik ve Antep Harbi, Fersa Mat., Ankara 2005, s.16.

[15] Dai, a.g.e., s.53-58.

[16] Dai, a.g.e., s.16.

[17] Saadettin Yağmur Gömeç, Türk’ün Kahramanlık Destanı Antep, Berikan Yayınevi, Ankara 2014, s.60.

[18] Dai, a.g.e., s.16.

[19] Büyükoğlu, a.g.e., s.149.

[20] Gömeç, a.g.e., s.62.

[21] Ünler, a.g.e., s.43.

[22] Büyükoğlu, a.g.e., s.149.

[23] Hüseyin Aldoğan, Anılarla Antep Savunması, Şan Ofset, İstanbul, s.201.

[24] Lohanizade, a.g.e., s.47-48.

[25] M. Birol Güngör, Antep Harbi, Eren Yay., İstanbul 2004, s.114.

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/antep-savunmasinin-bayrak-sehidi-sahin-bey/feed/ 0
Gazilik Ünvanının Meclis Konuşmaları ( Osmanlıca çeviri ) https://panorama25aralik.com/tr/gazilik-unvaninin-meclis-konusmalari-osmanlica-ceviri/ https://panorama25aralik.com/tr/gazilik-unvaninin-meclis-konusmalari-osmanlica-ceviri/#comments Wed, 17 Mar 2021 05:51:01 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7262
Meclis Tutanağının İlk Sayfasıdır / Toplam 7 Sayfadır.

Reis Paşa (Mustafa Kemal) Maraş’tan bir telgraf var.

            Gazi Ayıntab’da pek çok fedakârlıklarda bulunan, muhârebâtta bulunan kıymetli gazilerin bazıları kıymetli azalarını kayıp etmişler orada hastanede bulunuyorlarmış. Onları Meclis-i âliyeniz namına taltif etmek için bazı hedâyânın alınmasını teklif ediyorlar. Onun için rey-i âlinize arz ediyorum (muvafık sedaları)

            Bunun üzerine Mecliste bazı mebuslar söz hakkı alarak Gaziantep Savunması ile ilgili oldukça önemli konuşmalar gerçekleştirmişlerdir. Mebusların toplantı süresi boyunca sırasıyla verdikleri ifadeler ve son sözü alan Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri Meclis görüşmelerine şu şekilde yansımıştır:

            Müfid Efendi (Kırşehir): Ayıntablıların memleketlerini vatanlarını müdâfaa hususunda gösterdiği şehâmet Osmanlı ve Türk tarihine altın kalemle yazılacak şehâmetlerdendir. Bâhusus kendilerine Gazi unvanı verilmekle hak bir vazife îfâ edilmiş oluyor. Orada bulunan gazilerimiz bit-tabi şimdiye kadar yaptıkları muhârebâtta, mücâdelatta şehit verdikleri gibi içerilerinden mecruh olanlarda vardır. Onlar bizim namımıza, Büyük Millet Meclisi namına bu vazîfe-i gazayı ifa ettiklerinden dolayı Büyük Millet Meclisi kendilerini her türlü hedâyâlarla memnun ve ikram ve îzaz etmek suretiyle vazîfe-i milliyesine ifa edeceklerinden emin olduğum için bütün muhterem refîkanın bu mesai hayriyelerini bir an evvel ifa etmelerini istirham eder ve gazilerimizin vazifelerini bitemamiha ifasına sebep olacağından dolayı kendilerine ayrıca meclis namına bu gazada gösterdikleri işlerden dolayı teşekkür edilmesini istirham ederim. (hay hay sedaları).

Besim Atalay Bey (Kütahya):Efendiler biliyorsunuz ki binlerce seneden beri beşeriyetin yetiştirdiği büyük adamlar insanların hukuk-u şahsiyesine, milletlerin hukuk-u milliyesine riayet etmeyi telkin ve talim etmişler. Fakat ne olmuş? Hiç.. Allah’ın gökten inzal ettiği kitaplar, bize gönderdiği peygamberler hepsi bunu tavsiye etmiş, şahısların milletlerin fertlerin hukukuna riayet etmeyi tavsiye etmiş, fakat yine ne…. Yine hiç. Hem bu öyle peygamberin ümmeti tarafından vaka olunuyor ki efendiler dünyada insaniyeti, her şeyden daha ziyade tavsiye eden Hz. İsa’nın ümmeti iddiasında bulunan milletler bugün dünyayı eline almış her tarafta kan, her tarafta zulüm her tarafta cinayetler îka ediyorlar. Yalnız peygamber değil, dünyada yetişen filozoflar, dünyada yetişen şairleri de uhuvvet-iumumiyeyi insanların hukuk-u ferdiye ve şahsiyesini cemiyetlerin hukuk-u milliyesini tavsiye etmiş, fakat ne olmuş yine hiç efendiler.

Son asırda en büyük ilim tanıdığımız sosyologlar bile, milletler yükseliyor. Gittikçe inceleşecek onlar bir gün tekâmül edecek derken biz bugün tedenni ettiğini, yine ilm-i İslam’ın şarkında kan, garbında kan, şimalinde kan cenubunda kan görüyoruz, efendiler biliyorsunuz ki Ayıntab’ın ahval feciasını, aylardan beri yokluk içerisinde uğraştı, didindi. Dünyada ancak Kartaca müdâfaasına mahsus olan bir büyüklüğü gösterdi. Nihayet ne oldu taşlar içerisinde, kanlar içerisinde en medeni zan ettiğimiz Fransızlar tarafından onların müdâfaası kırıldı.

Efendiler, o Fransızlar ki, biz garp âleminin yegâne mütemeddin müterakkî bir millet diye onların medeniyetini, onların lisanı, onların ilim ve maârifini memleketimizde tâmime çalışıyorduk. Halbuki ne görüyoruz? Bugün bizim mukaddes hukukumuza evvela onlar tecavüz ediyorlar. O Ayıntab ki: bin şu kadar seneden beri, İslam’ın ilk intişarından beri Müslüman’dır efendiler. Ta Halife-i Raşidin zamanında İslam olmuş Ayıntab, belki tarihin bahs etmediği zamandan beri Türk olan Ayıntab efendiler, ta Hititlerden tutun, İskitlerden tutun, Hunlardan tutun, Zulkadirilerden tutun hülasa tarihin bahs ettiği ve etmediği zamandan beri Türk olan Ayıntab bugün bizim elimizden alınmak isteniyor.

Arkadaşlar, bilin ve agâh olun ki her gecenin bir gündüzü vardır. Bugün İslam ümmetinin, Türk milletinin üzerine yüklenilmiş olan felaket bir gün atılacaktır. Allah’ın kudreti, tabiatı budur, Allah’ın sünneti de budur her gecenin bir gündüzü, her kışın bir yazı olacaktır. Biz azm-i milliyemizi hüsn-ü istimal ettikçe garp alemi eminim ki bir gün hukukumuzu teslim edecektir. Biz eğer kendi kılıcımıza yaslanır, kendi hakkımızı iddia edersek dünya bizimle, Allah’ta bizimle beraberdir.  

Cevdet Bey (Kütahya): Efendim tarihte, askerlik tarihinde, harp tarihinde şehâmetlere yürünen şahnâmelerle tavsif olunan birkaç müdafaa vardır. Üç bin senelik bir efsane içinde Trova müdafaası sonra efendiler, Roma’nın Anibala karşı müdafaası sonra Roma’nın kinine hedef olan ve nihayet enkaz ile neticelenen Kartaca’nın mağdur müdafaası vardır.

Efendiler, Osmanlı tarihinde en yüksek bir sahife bahseden Plevne müdafaası vardır. Lakin Ayıntab müdafaası hepsinden üstündür. Efendiler, Avrupa bizi Wilson’un iğfal prensipleri ile aldatarak silahlarımızı aldıktan sonra, cephanemizi aldıktan sonra, bizim müdafaa aletlerimizin hepsini aldıktan sonra memleketimizi istila etti. Arap memleketlerini, Suriye’yi kâmilen istila etti ve bu suretle o daha ileri gideceği ümit ediyordu. Çünkü onun için Anadolu en büyük bir hedef idi. Şarkı ezmek için Anadolu’yu ezmek esas idi efendiler. Fakat efendiler, Fransızlar Suriye’yi istila ettiğinden mütevellit bir suhuletle adımını atarken karşısında müthiş, mehib bir sesin yükseldiğini hissetti. Bir ses kalktı. Orada dur dedi. O ses Ayıntablıların sesi idi. Efendiler, Ayıntab müstahkem bir belde değildir. Ayıntab şairane bir beldedir. Ayıntab’ın seması münevverdir, zemini çiçeklidir. Müstahkem bir şehir değildir. Senelerden beri harp görmeyen bir memlekettir. Fakat onun kalbinde bir iman vardır, milletin doğurduğu bir iman, milletten husule gelen bir celadet vardır. Ayıntab hiçbir zaman istila kabul etmedi, esaret kabul etmedi ve Fransızlara dur… dedi durdurdu. 10 aydır mücadele ediliyor.  Ayıntab’ın her bir kalesi her bir mağarası bir istihkam oldu. Her bir kadın kalbi, her bir erkek kalbi istihkam oldu. Çünkü efendiler, biz müminleriz. Bizim iman gibi bir serhadımız vardır. Bizim serhadımızı hiç kimse, hiçbir ecnebi kuvveti aşamaz.

Efendiler size hakiki bir vuku arz edeyim. Geçenlerde Ayıntab’lı bir adam geldi. Bendeniz de Ayıntab’lıyım. Fransız ordusu Ayıntab’ı muhasara ettiği zaman müthiş toplarla bombardıman ediyormuş. Bir ay hedef ittihaz ediyor, eziyor, yıkıyor, beş dakika sonra oradan bir Osmanlı bayrağı yükseliyor, ona mukabele.. o ev yıkılacaktır, lakin o ev yıkılsa bile enkazı üzerinde Osmanlı bayrağı temevvüç edecektir, diye cevap veriyor.

Efendiler istirham ederim, Ayıntab için her ne lazımsa bunu verelim. Ayıntablılar her ne istirham ediyorsa buna muvafakat edelim çünkü on aydır serhaddimizi müdafaa etmektedir ve Osmanlı tarihine en yüksek bir sahife çizmiştir ve ecdadımızı tekrar göndermiştir. (Alkışlar)

İhsan Bey (Cebel-i Bereket), Efendiler cümlemize teslim ederiz ki fazilet üzerine müstenid olarak medeniyeti kabul eden insanlar için dünyada en büyük şeref en ulvi his selamiyet ve saadet-i umumiye namına hidmet etmek hatta bütün beşeriyet hidmetkârı olmak, hizmetkârı olanları da takdis ve tebrik etmekten ibarettir. Fabrikalarından çıkan dumanın çokluğunu görerek kendilerine medeni süsünü veren garplılar; Kilikya’nın pamuklarına hırslanarak güya oraya medeniyet getirmek için toplarıyla bombalarıyla, süngüleriyle bütün illet-i tahrip ve vahşetiyle Ayıntab’a hücum ettiler. Yalnız hakkı, yalnız hürriyeti, yalnız istiklali için mücadele eden ora halkını yedi buçuk ay muhasarada bulundurdular. Nasfından fazlası kadın, çocuk, ihtiyar, genç, hasta, sağlam bütün oranın evladını toprağa gömdüler. Utanmadan edebiyatlarında hürriyet-i beşeriye ve istiklal davalarını güden ve bu davalar uğrunda ölenleri takdis ve tebcil eder gibi görünen Fransızların orada yaptıkları zulüm ve vahşet hiç şüphesiz her türlü kayıttan azade olarak yalnız insaniyet mefkuresini takip iden ve fakat hakiki insanlardan ibaret olan bir kısım sekine-i ilim için “hakiki medeniyet kimdedir ve zulüm ve vahşet kimdedir” Bu hükmü verdirmiştir. Bendeniz suret kat’îyede eminim ki şimdi heyet-i muhteremeniz.  Ayıntab’da hürriyet için, varlık için, hak için mücâhede edenleri yalnız Türk olduğu, yalnız İslam olduğu için değil Türk ve İslam dahi olmasa hürriyet ve istiklal ve adaletname mücâhede ettikleri için takdis ederseniz. İşte bu takdisten doğan hisle Heyet-i umumiyenizden istirham ediyorum ve zaten aşk-ı hürriyet olan ve davay-ı   istiklal için buraya toplanmış ve her tehlikeyi göze aldırmış bulunan heyet-i muhtereme şüphesiz evvela Ayıntablılara her türlü muavenet ifasına her türlü kuvvetin ihzarına heyet-i vekiliyeyi mecbur etmelidir. Ondan sonra ve kahraman müdâfilere o şehit analarına o şehit babalarına, şehit yavrularına Müfit Efendi’nin buyurdukları gibi heyet-i muhtereme bir takdirname bir tebrikname göndermelidir. Ondan sonra teklif edilen hediyeyi her türlü maddi ve manevi fedakârlığı yaparak götürmeli ve takdim etmeliyiz (hay hay sedaları).

Vehbi Efendi (Konya): Ben şu kürsüye bir şeye teşekkür için geldim. Biz Avrupa’yı görmedik. Fakat Avrupa’ya giden gençlerimiz: vay Avrupa’nın medeniyeti, vay Avrupa’nın insaniyeti, vay Avrupa’nın adabı ve erkanı diye şapır şapır bize sena ettikleri halde şimdi Avrupa gören zevatın bugün Avrupa’nın medeniyeti olmadığını yani medeniyetten ari ve hunhar bulundukları ve insanlara feci bir surette kıyıcı bir millet olduklarını idrak ettiklerine teşekkür ederim çünkü Avrupa’yı görmediğimizden bazı sözlerine şimdiye kadar inanıyorduk demek   o sözlerin hiçbirisinin esası yokmuş. Sonra Ayıntab için lazım gelen muaveneti bil-tabi hepimiz arzu ederiz onun için bir şey söylemiyorum.

Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir): Efendim Ayıntab’ın gösterdiği mevcudiyet her türlü takririn fevkindedir. Meclisten yapılacak teburruat Ayıntab’ın gösterdiği fedakarlığa karşı gayri kâfi gelebilir bunu ajanslarla ilan ederek her taraftan teburruat iştirak edilmesini ve mecliste bunun için birinci teşekkülünü teklif ediyorum. Çünkü meclisin yapacağı fedakârlık teburruatne kadar olsa Ayıntab’ın gösterdiği fedakarlığa kâfi bir mukâbele olamaz yani meclis kâfi değildir. Binaenaleyh ajanslar vasıtasıyla meclisin mukarreratını her tarafa ilan ederiz teburruattabulunurlarsa mecliste bir encümen teşkil ederiz o encümene gönderirler. Çünkü Ayıntab’ın gösterdiği fedakârlık ancak bu suretle takdir olunabilir bunu teklif ediyorum.

Reis (Mustafa Kemal Paşa): Efendim bu telgraf münasebetiyle vuku bulan beyanat birkaç noktada hülasa edilebilecektir. Bir defa esas itibariyle Heyet-i Celileniz kahraman Gazi Ayıntab ahalisine bu tezahüratı ve buna zimmetten teşekkürâtını iblağ etmek üzere divan riyaseti mecbur tutuyorlar. Saniyen esas itibariyle hastanede bulunan ve bazı kıymetli azalarını kayıp etmiş bulunanlara heyet-i celileniz namına münasip bazı hedâyânın takdimi meselesi var. Müsaade buyurursanız bunları sıra ile reye koyayım. Evvela heyet-i celileniz namına bir teşekkürnâme yazılmasını reye koyayım. Tensip buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Tensip olunmuştur efendim. Bu hedâyâ takdimi meselesine dair ufak bir îzahede bulunayım efendim. Geçenlerde zaten Heyet-i Celileniz garp cephesi için bir miktar mebleğın tespitini tensip buyurmuştu. Zan ediyorum ki o para henüz tamamıyla sarf edilmemiştir münasip görülürse o paranın bir kısmını buraya verelim. Şayet gayri kâfi gelirse o vakit yine Heyet-i Celilenize müracaat olunur. (Muvafık sedaları) ahvalde meseleyi bu suretle tesviye etmeyi tensip buyurursanız lütfen ellerinizi kaldırınız. Tensip olundu efendim. Bir şey daha arz edeyim. Tabii bu hedâyânın buradan refikadan bir kısmı ile oraya gönderilmesi uzun olur, müşkül olur zaten daha evvel refikadan bazılarını oraya göndermiştik tensip buyursanız bu hedâyâ meselesini yine o arkadaşlarımız vasıtasıyla tevzi ettirelim. (Daha iyi olur sedaları) efendim, tasnif ara neticesine kadar teneffüs.[1]


[1] TBMM, Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 2. Yasama Yılı, 3. İçtima, 1. Celse, Meclis Tutanakları, cilt:9 5 Mart 1337 Ankara

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/gazilik-unvaninin-meclis-konusmalari-osmanlica-ceviri/feed/ 1
Şahin Bey’in Naaşının Anıta Getirilme Süreci https://panorama25aralik.com/tr/sahin-beyin-naasinin-anita-getirilme-sureci/ https://panorama25aralik.com/tr/sahin-beyin-naasinin-anita-getirilme-sureci/#respond Tue, 16 Mar 2021 14:28:35 +0000 http://panorama25aralik.com/tr/?p=7253 Şahin Bey Anıtı

Mustafa Kemal Atatürk tarafından istenilen yönerge doğrultusunda Gaziantep şehrinin ilk imar planını gerçekleştirmek üzere görevlendirilen Mimar Hermann Jansen[1], Ağustos 1936’da Şahin Bey Anıtı ve çevresi için bir plan hazırlamıştır. Ancak projenin maliyeti karşılanamadığı için uygulamaya konulamamıştır[2].

İl İdare Kurulu Başkanlığı’nın yayınladığı bir bildiride; Gaziantep- Kilis yolunun 25. Kilometresinde bulanan Elmalı Köprüsü başında, keşif evrakına göre 29056 lira 62 kuruş keşif bedeli olan Şehit Şahin Abidesi inşaatı 17.09.1948 tarihinden itibaren kapalı zarf usulü ile eksiltmeye konulmuştur[3].

Karar maddeleri;

“İl idare kurulu başkanlığından;

  1. Gaziantep-Kilis yolunun 25’inci kilometresinde ve Elmalı Köprüsü başında projesine ve keşif evrakına göre 29506 lira 62 kuruş keşif bedeli olan Şehit Şahin Abidesi inşaatı 17.9.1948 tarihinden itibaren kapalı zarf usul ile eksiltmeye konmuştur.
  2. İnşaatın keşif evrakı ve şartnamesi her gün il idare kurulunda görülebilir.
  3. Eksiltme 6.10.1948 tarihine rastlayan çarşamba günü saat 18 de
     il idare kurulunun toplantı salonunda yapılacaktır.
  4. Geçici Teminat Mikdarı 2213 lira 30 kuruştur. Eksiltmeye gireceklerin geçici teminatı adına İş Bankasına yatıracaklar ve makbuzunu ibraz edeceklerdir.
  5. Eksiltme girebilmek için isteklilerin bu işi yapabilecek bir durumda birer belge göstermeleri ve ellerindeki belgeleri eksiltme tarihinden en az üç gün evvel birer dilekçeye bağlayarak Gaziantep il idare kurulu başkanlığına vermeleri lazımdır.
  6. İsteklilerin hazırlayacakları teklif mektuplarını eksiltme tayin edilen saatten bir saat evvel makbuz mukabilinde il idare kurulu başkanlığına teslim olmaları şarttır.”[4]

Not: Böyle bir girişimde bulunulup ihaleye çıkılmış ancak proje gerçekleştirilememiştir.

1962 yılında “Gaziantep’i Tanıtıyoruz” isimli derginin kapağında “Şahin’in Mezarı” isimli bir resim mevcuttur. Kapaktaki anıtın üzerinde “Bu şehitlik Ö. Faruk Ergun’un Karayolları 54. Şube Mühendisliği zamanında yapılmıştır. 1957” Şeklinde ibare yer almaktadır[5].

1980 yılından itibaren Şahin Bey Anıtı ve çevresinde Gaziantep Valiliği’nce muhtelif dönemlerde yenileme ve restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Son olarak 25 Aralık 2019 tarihinde Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla yenilenmiştir[6].

Bugün bile Antep’ten Kilis’e, Kilis’ten Antep’e gidip gelen her araba her yolcu Elmalı Köprüsüne ve Şahin’in Şehit olduğu yere varınca durur, vecitli huşû ile şehidimizi anar. Bilmeyenlere bu dindarane sukut ve huşû ihlal edenlere ise “Susalım, Şahin Bey burada şehit oldu. Onun ruhuna bir Fatiha okuyunuz!…”[7] demektedirler.

ŞAHİN BEY’İN NAAŞININ ANITA GETİRİLME SÜRECİ

Kilis Kuvayi Milliyesi tarafından, 25 Mart 1920’de Binbaşı Andrea komutasındaki yaklaşık 2500 kişiden oluşan üç piyade taburu, iki süvari bölüğü, bir dağ bataryası, on altı ağır makineli tüfek, yarım istihkâm bölüğü, bir seyyar hastane ile dört yüz nakliye arabasının bulunduğu konvoyun saat 15:00 civarında Kilis’ten hareket ettiği Şahin Bey’e bildirildi.  Şahinbey kuvvetlerini oluşturan Karayılan kuvvetleri, Boyno Memik Çeteleri ve Antep müfrezeleri birlikte Elmalı Köprüsü civarında mevzii almışlardı[8].

Fransız Birliği öncü, artçı ve yancılarla savaş düzeninde Antep istikametinde ilerlemiştir. Kilis’ten sekiz kilometre sonra Anaz Köyü civarında durup çadırlı ordugâha geçti. Durumu hâkim noktadan gözlemleyen Şahin Bey, işgalcilerin taarruz için sabahı bekleyeceğine kanaat getirmiştir. Düşman birlikleri, 26 Mart sabahı güneşin ilk ışıklarıyla beraber Kızıl Burun’a ve etrafındaki mevzilere yerleşmiş olan çetelerimizin üzerine bir top ve makineli tüfek ateşi açarak taarruza başlamıştır. Şahin Bey çetesine “Haydi aslanlarım, haydi yiğitlerim! Allah bizimledir, korkmayın” telkinleriyle onlara güç vermeye çalışmıştır[9].

Sayı ve silâh üstünlüğüne sahip işgalci Fransızların şiddetli topçu ve makineli tüfek ateşleriyle desteklenen hücumu karşısında Türk kuvvetleri çekilmek zorunda kalmıştı. Şahin Bey ise Anteplilere “Müsterih olunuz. Düşman arabaları cesedimi çiğnemedikçe bir Fransız askeri Antep’e giremez.” diye vermiş olduğu sözünü tutarak Elmalı Köprüsü üzerinde bir orduyu tek başına aslanlar gibi karşılamış ve sonunda süngülenerek şehit edilmiştir. Cesedinde tek bir kurşun yarası yoktu. Teçhizatını son mermisine kadar kullanmış olup, yolu mertçe müdafaa etmiş olduğunu anlaşılmaktadır[10].

Antep-Kilis yolunun müdafaasında büyük emekleri olan Ulu Mahsere köyünün kiyası Karaca Kiya, Şahin Bey’i diğer şehitlerle birlikte defnetmek üzere alarak Ulu Mahsere köyüne götürmüştür. Karaca Kiya, Antep’e bir haberci göndererek Şahin Bey’in şerefli şehadetini haber vermiştir. “İki hoca ile bir mutemet gönderelim yüksek bir yere kabir kazıp gömün” cevabını almıştır. Bu esnada Şahinbey’in Antep-Kilis yolu savaşlarında silah arkadaşı olan Mülklü Hacı Ağa, Ulu Mahsere köyüne gelmiş ve Şahin Bey’in cenazesini Mülk Köyü’ne götürmek isteğinde bulunmuş fakat Karaca Kiya müsaade etmemiştir. Hacı Ağa, Burç’ta karargâh kuran Kılıç Ali Bey’in yanına gidip “benim daha evvelden Şahinbey’e böyle bir sözüm var” diyerek Şahin Bey’in naaşını Mülk köyüne götürmek üzere müsaade istemiş ve izin almayı başarmıştır. Kılıç Ali’den aldığı izin ile Ulu Mahsere Köyü’ne gelen Hacı Ağa, Şahin Bey’in cenazesini bir süllümün üzerine yatırıp bağlayarak buradan almış ve 8 çete ile nöbetleşerek omuzlarında Mülk köyüne kadar taşımışlardır. Yaklaşık 12 kilometrelik bu yol üzerindeki Mezere, Mizmiz ve diğer köylerde saygı atışı yapılıp onun kahramanlıkları anlatılmış ve nihayet Mülk köyüne ulaşılmıştır. Dini vecibeler yerine getirilerek defnedilmiştir. Şahin Bey’in naaşı 1935 yılına kadar tam 15 yıl Mülk köyünde kalmıştır[11].

25 Aralık 1935’te bugün Gaziantep şehir merkezinde bulunan Şehitler Abidesi’nin yapımı tamamlınca kahraman şehitlerimizin kemiklerini defnedildikleri yerlerden alınarak buraya nakledilmiştir. Şahin Bey’in kemikleri de önce İhsan Bey (Esenbek) Camisine getirilmiş, akabinde diğer şehit kemiklerinin konulduğu tabutlarla birlikte Şehitler Abidesinin altındaki odaya defnedilmiştir[12].

25 Aralık 1973 tarihinde Tahsin Saraçoğlu’nun başkanlığında Gaziantep Mücahit ve Gaziler Derneği desteğiyle yapılan çalışmalarda çuvallarda bulunan aziz şehitlerimizin kemikleri 6 tabuta yerleştirilmiştir. Bayrak şehidi Şahin Bey’in kemikleri ayrı bir tabutta muhafaza edilmiştir. Bu hususta dönemin Gaziantep belediye başkanı olan Esat Kaya Turgay Bey desteklerini esirgememiştir.

Kurtuluşumuzun 60. yılına gelindiğinde içlerinde Adil Dai, Ali Nadi Ünler ile bazı savaş kahramanlarımızın olduğu ve Mücahit Gaziler Derneği Başkanı Tahsin Saraçoğlu’nun tensipleriyle Şahin Bey ikinci kez toprağa verilecektir. Kahraman şehidimizin tabutu Şehitler Anıtı’nın altındaki odadan alınarak 50 metre kadar eller üzerinde taşınıp zırhlı araca konulmuştur. Şehit düştüğü yere, Gaziantep-Kilis karayolunun 25. kilometresinde bulunan Elmalı Köprüsünün yanındaki anıt mezara nakledilmiş ve bir tören eşliğinde defnedilmiştir[13].

Allah, bütün şehitlerimize rahmet eylesin, tüm şehitlerimizin mekanları Cennet-i Bakii olsun.

NOT; Fotoğraf

Ek olarak;

1 adet anıtın günümüzdeki hali. Mevcuttur.

1 adet 1965 yılında Şehit Şahinbey’in şehadetinin 45. yılı münasebetiyle anıta çelenk konulmasıyla ilgili.

1 adet 25 Aralık 1935 tarihinde tabutların Yeşilsu Şehitliğine taşınması. (4 bayraklı en önde olan)

1 adet Şahin Bey’in naaşının sülüm üstünde taşınmasını resmediyor.


*-Araştırmacı tarihçi, uzman, ibrahimgkts.tr@gmail.com, Gaziantep, ORCID ID: 0000-0002-5437-6359.-

—˗

[1] Hermann Jansen, Alman mimar ve şehir plancısıdır. 28 Mayıs 1869 tarihinde Almanya’nın Aachen’da dünyaya gelen Hermann Jansen, aynı şehirde yer alan Kaiser-Karl-Gymnasium’da okudu. Ardından yine Aachen’de yer alan RWTH Aachen’de mimarlık ve şehir planlama eğitimi aldı. Türkiye dahil dünyanın pek çok yerinde projelerde bulunmuştur.

[2] B. Sıtkı Severoğlu, “Arulis”, Gaziantep Müze Dostları Derneği, Sayı VIII, s 83. (2020)

[3] Gaziyurt Gazetesi, Yıl: 1, Sayı XLIII, s 4. (21 Eylül 1948 tarihli gazete ilanı)

[4] Gaziyurt Gazetesi, Yıl: 1, Sayı XLIII, s 4. (21 Eylül 1948 tarihli gazete ilanı)

[5] Gaziantep’i Tanıyoruz, Cilt 1, Sayı, III, s 1(1 Temmuz 1962)

[6] B. Sıtkı Severoğlu, “Arulis”, Gaziantep Müze Dostları Derneği, Sayı VIII, s 85.(2020)

[7] Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Doğuş matbaası, s 21, 1952, Ankara.

[8] Necmeddin Şahiner, “Mehmed Said Şehid Şahin Bey”, Hakan Ofset, 3. Baskı, s 81, Adana.

[9] Necmeddin Şahiner, “Mehmed Said Şehid Şahin Bey”, Hakan Ofset, 3. Baskı, s 82, Adana.

[10] Mehmet Fatih Bozkurt, “Gaziantep Harbinin Bayrak Şehidi Şahin Bey’in Üç Mezarı”, https://www.facebook.com/mefabozkurt, Erişim tarihi 05.03.2021

[11] Mehmet Fatih Bozkurt, “Gaziantep Harbinin Bayrak Şehidi Şahin Bey’in Üç Mezarı”, https://www.facebook.com/mefabozkurt, Erişim tarihi 05.03.2021

[12] ( http://panorama25aralik.com/sehitlerabidesi/tr/ ), (erişim tarihi 05,03,2021)

[13] B. Sıtkı Severoğlu, “Arulis”, Gaziantep Müze Dostları Derneği, Sayı VIII, s 84-85. (2020)

]]>
https://panorama25aralik.com/tr/sahin-beyin-naasinin-anita-getirilme-sureci/feed/ 0